ihya.org

peygamber efendimiz (s.a.v)

Oktay Ekşi, Peygamberimiz'e dil uzatamaz!


Geçen hafta İran'a giden Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Tahran'da İslâm ülkelerinin yöneticilerine hitaben bir konuşma yapmıştı. Oktay Ekşi, 29 Mayıs tarihli yazısında Gül'ün bu konuşmasını tenkit ediyordu. Tenkit edebilir, ama arkası mühim.

Ekşi, Gül'ün konuşmasını atlama taşı olarak kullanıp, lâfı Peygamberimiz'in bir hadisine getirip, ?içi boş bir lâf? diyerek kelimenin tam mânâsıyla hadisi şerifi küçümsüyor. Diyor ki:

?Aslında, Abdullah Gül'ün Tahran'da söyledikleri bir bakıma Türkiye içindeki yobazları da uyarıcı sözler. Nitekim bunlar, ?kadın-erkek eşitliği' dediğimiz zaman hemen ?cennet anaların ayakları altındadır' türünden içi boş bir lâfa sığınırlar. Sanki bu söz eşitliği ifade ediyormuş gibi...?

Oktay Ekşi'nin ?içi boş bir lâf? dediği, yukarda da söylediğimiz gibi, bir hadisi şeriftir.

Bunu söyleyemez! Hakkı yoktur! Hakkı olmayan bir şeyi de kullanamaz!

Oktay Bey haddini bilmeli ve bu milletin kendisi uğrunda gözünü kırpmadan ölmeyi göze aldığı Peygamberinin bir sözünü küçümsememeli, küçümsememeliydi!

Gerek savunduklarını söyledikleri laiklik ve gerekse İslâm dini, kimseye inanma mecburiyeti getirmiyor. Bir insan Allah-Peygamber tanımayıp tamamen inançsız olabilir. Kimsenin kimseye bu hususta bir zorlaması olamaz. Herkes hesabını öbür âlemde kendisi verecektir. Veremeyecek olanlarsa kendileri düşünsünler; bizi ilgilendirmiyor. Ama bizi ilgilendiren bir nokta var:

Yüzde bir bile olsa farketmez, ama nüfusunun yüzde 95'i Müslüman olan bir memlekette, bu onmilyonlarca insanın inandığı Peygamberin bir sözü hakkında ?içi boş bir lâf? demek, onmilyonlarca insana hakaret değil midir? Sayın Ekşi bu cesareti nereden almaktadır?

Kendini bilen bir insanın bu cürmü işlemesi mümkün mü/mümkün müydü?

Hadis hakkında bir de şöyle söylüyor: ?Sanki bu söz eşitliği ifade ediyormuş gibi...?

Acep, beyni kutup soğuğu yemiş olanlardan başka biri bu sözü söyleyebilir mi?

Değerli okuyucular, ?Cennet anaların ayakları altındadır? hadisi, elbette kadın-erkek eşitliğini ifade etmiyor. Etmiyor, ama çok daha mühim bir şeyi ifade ediyor. Ancak, onu EKŞİMİŞ bir beynin anlayabilmesi için, önce önyargıdan kurtulması lâzımdı. Çok mühim şey şu:

Müslümanların inanç, ibadet ve diğer fiillerinin tek gayesi, Allah'ın rızasını kazanmaktır. Allah'ın rıza ve hoşnutluğunun mahalli ise cennettir. Dolayısıyla, sadece Allah'ı razı edenler cennete gideceklerdir. Onun için, Müslümanların tek ve son hedefleri, Allah'ın rıza ve hoşnutluğunu kazanmak, başka bir tarifle, -cehennemden kurtulup- cennetlik bir kul olmaktır.

Yukarda bahsettiğimiz hadisi şerifse, kadını o kadar yükseltiyor, o kadar yükseltiyor ki, Müslümanların tek gaye ve son hedefleri olan cenneti, kadınların ayakları altında gösteriyor.

Evet, ?Cennet anaların ayakları altındadır? hadisi, Bay Ekşi'nin de söylediği gibi, kadın-erkek eşitliğini ifade etmiyor, ama erkek Müslümanların da can attıkları cenneti anaların-kadınların ayakları altına seriyor.

Değerli okuyucular, bu yazıyı yazmadan önce, Sayın Ekşi'yi birkaç kere aradımsa da görüşemedim. Önce yemekte oldu; sonra yazı yazıyor oldu; sonra ne soruyorsam yazılı olarak sormam söylendi. ?Bunun hadis olduğunu bile bile mi bu küçümser ifadeyi kullandı, yoksa bilmiyor muydu?? şeklinde not bıraktım. Bana mutlaka cevap vereceği söylendi, ama vermedi.

Sayın Ekşi bu dünyada benden kaçabilir, ama yarınki günde, Peygamberimiz'le karşı karşıya geldiğinde o mahkemeden nasıl ve nereye kaçacak?

Bu yazısını okuyup üzülen mütedeyyin insanlardan özür dilemeli. Dileyecek mi?

Göreceğiz, özür dilemeyi bir tarafa bırakın, duymaz, tınmaz ve umursamaz.

O umursamazsa, biz de, inandığımız Aziz Peygamberin hadisi hakkında aşağılayıcı bir lâf eden bozuk ağzı, küflü dili, eğri kalemi nefretle kınıyoruz!

Bakınız: (kalem, peygamber, cennet, ırak, dünya, din, aşk, allâhü teâlâ, hadis-i şerif, insan, hedef, dil, müslüman, kelime, cehennem, peygamber efendimiz (s.a.v), namaz, kazâ, gül, kadın)

Peygamberimizi İyi Tanıyalım
Gerek dünya ve âhirette şerefli, faziletli ve iyi insan olabilmek; âlemlere rahmet olan Peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) iyi bilmek, iyi anlamak ve ona hakîki ümmet olmakla mümkündür. Bir insan, Peygamberimizi bilmedikten, tanımadıktan, sevmedikten sonra hiçbir şeyle şerefli ve faziletli olamaz.

Peygamberimizin adı Muhammed, babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine'dir. Ana rahminde yedi aylık iken babası vefat etmiştir. Milâdî 571 senesi Nisan ayının yirminci gecesine tesadüf eden, Rebîulevvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'de doğmuştur. Doğduğu zaman hiçbir çocuğa benzemiyordu. Onda gözüken peygamberlik nûru, bakan gözleri kamaştırıyordu.

Dört yaşına kadar süt annesi Halîme'nin yanında kaldı. Sonra âilesine teslim edildi. Altı yaşında iken annesi Âmine vefat etti. Dedesi Abdü'l-Muttalib onu yanına aldı. Fakat annesinden iki sene sonra, sekiz yaşında iken de dedesi vefat etti. Bu defa da amcası Ebû Talib'in yanında kaldı.

Peygamberimizin çocukluk ve gençlik zamanları, bekârlık-evlilik devirleri, hâsılı bütün hayatı hiç bir insana nasip olmayan fazilet ve kemâlât ile geçmiştir.

Yirmibeş yaşında Hadicetü'l-Kübrâ vâlidemiz ile evlendi. Hiç bir zaman putlara tapmadı. Çocukluğundan beri onları hiç sevmezdi. Hazret-i İbrahim aleyhisselâm'ın dini üzere Allâh'a ibâdet ederdi. Zaman zaman Mekke'nin yanında bulunan Hira dağına gider, Allâh'ın kudret ve büyüklüğünü düşünürdü. Allâh'ın kendisine tâ ezelde ihsân ettiği aşk ile muhabbet denizine açılır, kalbinde yanan tevhid nurunun pırıltıları içinde Allâh'ı zikrederdi.

Peygamberimiz yine bir gün, Hira mağarasında kendisine hâs lâhûti âleme dalmışken, Cebrâîl aleyhisselâm Allâh'ın emri ile ona peygamberlik vazifesini bildirmeye geldi. İnsanlığın kurtarıcısı, Allâh'ın sevgilisi Hazret-i Muhammed sallallâhü aleyhi ve sellem'e:

? - Oku!? dedi. Peygamberimiz:
? - Ne şey okuyayım? ? dedi. Cibrîl-i Emîn:
? - Oku!? diye tekrar etti. Hz. Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem) aynı cevabı verdi. Bunun üzerine Cibrîl-i Emîn, Peygamberimizi tutup mübârek göğsünü üç defa sıktı. Böylece Peygamberimize mânevî bir ameliyat tatbik edilmiş oldu. Ve Peygamberimiz büyük bir mûcize olarak birden okumaya başlayıverdi. Melek üçüncü emri verdi. Ve ilk olarak vahy olunan âyeti okudu. Âyetin yüksek meâli şu idi:
? - Seni yoktan var eden, tedrîcen terbiye edip büyüten, kemâle ulaştıran Rabbi'nin ism-i şerîfi ile oku. O, insanı pıhtılaşmış kandan yarattı. Oku! O çok kerîm olan Rabbinin hakkı için ki, O, kalemle tâ'lim etti; insana bilmediğini öğretti.?

Böylece Hazret-i Muhammed (sallallâhü aleyhi ve sellem)'e Peygamberlik vazifesi verildi. Kur'ân-ı Kerîm, yirmi üç senede tamam oldu. Onüç sene insanları Mekke'de hak yola dâvet etti. Büyük meşakkatlar ve ızdıraplar çekti. Her şeye sabredip Allâh'ın varlığını, birliğini yaymaya çalıştı. Sonra Medîne-i Münevvere'ye hicret etti. On sene de orda peygamberlik vazifesini bütün gücü ile yerine getirmeye çalıştı. İnsanlara insanlığı öğretti, medeniyeti belletti. Karanlık gönülleri İslâm'ın nuru ile aydınlattı. Böylece vazifesini tamamladı. Altmış üç yaşında vefat etti. İnsanlık âlemine de hidâyet rehberi olan Kur'ân-ı Kerîm'i ve sünnet-i seniyyesini tavsiye ve emânet etti.

Salât sana, selâm sana ey Allâh'ın Resûlü. Seni hakkı ile bilen ve öven âlemlerin Rabbı Allâhü Teâlâ'dır. Sen Rahmeten lil'âlemînsin. İns ü cinnin peygamberisin. Sen Hâtemü'l-Enbiyâ'sın. Sen ?Levlâke Levlâk, lemâ halaktü'l-eflak? hitâb-ı izzetinin muhatabısın. Sen Muhammed Mustafa'sın (sallallâhü aleyhi ve sellem).

Bakınız: (süt, kalem, mekke, medine, peygamber, davet, dünya, din, melek, aşk, allâhü teâlâ, sevgi, yol, insan, dil, inci, mucize, sünnet, peygamber efendimiz (s.a.v), meal, rasûl, acı)

Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)

Top