ihya.org

sevgi

Sevgi denince bu duygunun bir sembolu vardir. Bu duyguyu mukemmel manada yasayan insanlar vardir. Sevginin sembolu iki cihan serveri Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselam, onu yasayan bahtiyar nesil de Sahabilerdir. Onlarin hayatlarinin hangi safhasini incelesek, hangi yonlerine baksak onumuze hep sevgi hâleleri cikacak, sevgi isiklari sacilacaktir. Iste onlardan sadece birkac ornek. Buyurun okumaya, hayir hayir, okumaya degil, yasamaya ve yasatmaya?

Sevban'in huznu ve sevinci Sevban Yemen'liydi. Bir savas sonrasi esir olarak Mekke pazarina getirildi. Kole diye satiliyordu. Peygamberimiz parasini verdi, serbest birakti.

Peygamberimiz Sevban'a dunyalari bagislamisti. Gencecik insan sevincinden ucuyordu. Peygamberimize gonulden baglandi, onu canindan ote sevmeye basladi.
Peygamberimiz kendisine gayet samimi olarak su teklifi yapti:

"Sevban, istersen memleketine, ailene don, onlarla yasa, istersen bizim yanimizda kal, ehl-i beytimiz arasinda bulun." Bu teklif Sevban'in dort gozle bekledigi bir firsatti. Basina talih kusu konmustu. Digerini dusunmeden Peygamberimizin hizmetinde kalmayi severek, sevinerek kabul etti. Sevban Peygamberimizi bir golge gibi takip ederdi. Ondan ayri kalmaya hic dayanamazdi. Tam bir peygamber asikiydi. Ama cesitli hizmet ve gorevler dolayisiyla zaman zaman Peygamberimizden ayri gecirdigi gunler de olurdu. Birgun melul mahzun ve perisan bir halde Peygamberimizin huzuruna geldi. Rengi ucmus, vucudu zayiflamis, yuzunde nokta nokta keder belirtileri vardi. Icler acisi bu halini goren Peygamber Efendimizi hemen sordu:

"Neyin var Sâlim, hasta misin?" Sevban icini doktu en sevdigi, anasini babasini tercih ettigi o guzel insana:
"Ne hastaligim var, ne bir agrim yâ Resulullah, hicbir seyim yoktur. "Yalniz yaniniza gelip nur yuzunuze bakiyorum, huzurunuzda oturuyor, sohbetinizi dinliyorum. Bazan sizi gormedigim zamanlar size olan sevgim daha artiyor, size kavusuncaya kadar uzuntuden bunaliyorum.
"Sonra âhireti hatirliyorum. Sizi orada goremeyecegimden korkuyorum. Cunku siz Cennette diger peygamberlerle birlikte yuce makamlarda bulunacaksiniz. Bense Cennete girsem bile sizin makaminizdan cok asagilarda bulunacagimdan, sizi orada gorememekten endise ediyorum." Sozunu bitirinceye kadar sonuna kadar Sevban'i dinleyen Peygamberimiz tam ona cevap vermeye hazirlanirken Cebrail Aleyhisselam geldi ve su âyeti okudu:

"Kim Allah'a ve peygamberine itaat ederse iste onlar Allah'in nimetine eristirdigi Peygamberlerle, dosdogru olanlar, sehitler ve salih kullarla beraberdir. Onlar ne iyi arkadastirlar."

Sevban'in sevincine diyecek yoktu. Uzerindeki o perisan ve uzuntulu hal gitmis, sen sakrak ve isil isil bir yuze kavusmustu. Peygamberimize olan sevgisinin mukafatini Allah dunyada iken veriyordu. Ebu Zer Hazretleri Peygamberimize sordu:

"Yâ Resulallah! Insan bazi kimseleri sever, fakat onlarin yaptigini yapamaz, ne dersiniz?"

Peygamber Efendimiz:
"Ey Ebû Zer sen kimi seviyorsan onunla berabersin."
"Yâ Resulallah, ben Allah ve Resulunu seviyorum."

Peygamber Efendimiz:
"Suphen olmasin, kimi seviyorsan onunla berabersin." Ebu Zer sorusunu bir daha tekrar etti, Peygamberimiz yine ayni cevabi verdi.

Peygamberimizi sevmenin bedeli Peygamberimiz birkac gun yiyecek bir sey bulamamis, ac kalmisti. Bu durumu ogrenen Hazret-i Ali, Efendimize ikram etmek amaciyla bir sey aramaya koyuldu. Medine'nin dis mahallesinin birinde bahcesini sulamakta olan bir Yahudi'yi gordu. Gitti, is aradigini soyledi. Yahudi de kuyudan cektigi her kova karsiliginda bir hurma verecegini soyledi. Hazret-i Ali kabul etti ve calismaya basladi. On yedi kova cektikten sonra isi birakti, en iyi hurma cinsinden on yedi tane hurma kazanmis oldu. Sevinc icindeydi. Hemen Peygamberimizin huzuruna gitti. Hurmalari Peygamberimize takdim etti. Peygamberimiz:

"Ey Hasan'in babasi, bu hurmalari nereden aldin?"

Hazret-i Ali:
"Yâ Resulallah, ac kaldiginizi ogrenince is aramaya basladim, bir Yahudi'nin kuyusundan su cekerek bu hurmalari kazandim."

Peygamberimiz:
"Bu isi Allah'i ve Peygamberini sevdigin icin mi yaptin?"

Hazret-i Ali:
"Evet, yâ Resulallah."

Peygamberimiz:
"Hangi kul Allah ve Resulunu severse, fakirlik ona selin yatagina akisindan daha hizli gelir. Allah ve Peygamberini seven kimse belalara karsi silahlansin." Buradaki fakirlik, manevi bir makam olan Allah'a karsi fakirligini bilmektir. Ne kadar zengin olursa olsun butun malin ve mulkun Allah'a ait oldugu bilincine varmaktir. Boyle bir insana gelecek olan belalar ise, seytanin ve nefsin o insanla daha cok ugrasmasi demektir. Bunun icin insan bu gorunmez dusmanlara karsi hazirlikli, dikkatli ve uyanik olmalidir. Imandan gelen bu sevgiyi arttirmaya calismalidir.

Talha sevimli bir gencti. Peygamberimizi cok seviyordu. Peygamberimizi ne zaman gorse hemen cevresini alir, mubarek ellerine sarilip opmek icin can atardi. Peygamberimiz de Talha'yi cok severdi. Yine birgun Talha, Peygamberimizi gorur gormez yanina yaklasti, ileri atildi, heyecanla konustu:

"Yâ Resulallah! Ne emrederseniz yapmaya hazirim, hicbir emrinizi geri cevirmeyecegim." Talha'nin bu sevimli hali Peygamberimizin hosuna gitti, gulumseyerek:

"Oyle ise git, babani oldur!" Talha, aniden ayaga kalkti, kapiya yoneldi, firlayip disari cikti, yildirim hiziyla gidiyordu. Peygamberimiz saka yapmisti, arkasindan seslendi:

"Gel, gel! Ben akraba baglarini cignetmek icin gonderilmedim." Talha bin Berâ geri dondu geldi.
"Sevgimden yuzune bakamiyordum"

Amr bin Âs Misir fatihiydi, buyuk bir komutandi. Alti yil kadar Misir valiligi gorevinde bulundu. Peygamberimizin yakin arkadaslarindandi. Buyuk bir diplomatti, siyasi meselelerde dâhi idi. Cok ustun bir zekâsi ve ikna kabiliyeti vardi. 90 yasindaydi. Hasta yatagindaydi, son gunlerini yasiyordu artik. Olum dosegindeydi, ruhunu teslim etmek uzereydi. Uzun uzun agladi ve sonunda yuzunu duvara cevirdi. Oglu,
"Babacagim" dedi, "Peygamberimiz sizi bazi seylerle mujdelemisti." Hz. Amr anlatti:

"Ben uc hal uzere bulundum. Dusunuyorum da bir vakitler Resulullahi benim kadar sevmeyen birisi yoktu. Onu oldurmek icin firsat kollamistim. Bu hal uzere olseydim Cehennemlik olurdum. Cenab-i Hak Islâmin nurunu kalbime yerlestirince Peygamberimize gittim:

"Uzatin sag elinizi size bîat edecegim" dedim.
"Ne oldu sana ey Amr?" buyurdu.
"Bir sartim var" dedim.
"Nasil bir sart?" dediler.
"Allah'in beni affetmesini istiyorum" dedim.

"Bilmez misin, Islâm onceki gunahlari yok eder" buyurdu. Bundan sonra benim gozumde Peygamberimizden daha sevimli ve ondan daha buyuk bir insan kalmadi. Ona karsi duydugum saygidan dolayi doya doya yuzune bakamiyordum. Cunku ona doya doya bakamazdim. Bu hal uzere olursem cennetlik olmayi umit ediyorum."

[I]Mehmet Paksu[/I]

Bakınız: (mekke, medine, peygamber, cennet, islâm, duvar, hurma, iman, din, peygamber efendimiz (s.a.v), allâhü teâlâ, sevgi, insan, dil, cehennem, bahçe, inci, namaz, kazâ, rasûl, resûlu`llah, ya resulallah)

Sevgi , deger vermesini bilmektir Sevgi , yaşama hakkını kabul etmektir. Sevgi , varolmaktan kıvanc duymaktır. Sevgi , birlikte olmaktan sevinc duymaktır. Sevgi , esitligin duyumsanmasıdır.

[B]SEVGİNİZ YOKSA HİÇBİR SEYİNİZ YOK ! [/B]

Sevgi , deger vermesini bilmektir

Sevgi , ya$ama hakkını kabul etmektir.

Sevgi , varolmaktan kıvanc duymaktır.

Sevgi , birlikte olmaktan sevinc duymaktır.

Sevgi , esitligin duyumsanmasıdır.

Sevgi , bütün yapay ayrımların hayattan cıkarılmasıdır.

Sevgi , bilinctir.

Sevgi , insan olmaktır.

Sevgiyi hayatımızdan kovduk.

Yerine parayı koyduk.

Para icin yasıyoruz.

Para icin egitim görüyoruz.

Para icin meslek ediniyoruz

Para icin çalısıyoruz.

Para icin birbirimizi cigniyoruz.

Para icin birbirimizi aldatıyoruz.

Para icin savasıyoruz.

Sevgiyi hayatımızdan kovduk ve yerine üstün olmayı koyduk

. Üstünolmak icinyasıyoruz

. Üstün olmak icin kendimizden baskasının asagı olmasına calısıyoruz...

Sevginiz olmadıktan sonra daha cok paranız olsa, daha üstünolsanız, daha yok ve

hicbirseyiniz yok.

BELKİDE YENİDEN ÖGRENMEMİZ GEREKEN BUDUR.

Bakınız: (din, sevgi, insan)

[SIZE=4][COLOR=red]Sevgiye Dâir[/COLOR][/FONT]

[I]Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammed'siz muhabbetten ne hâsıl [/I]

Ötelerden bu dünyaya ana rahminde ete ve kemiğe bürünerek gelen insanoğlu önce sevgiyi tanır. Çünkü bir sevginin tezâhürü olarak yaratılan bu kâinata, bir sevginin neticesi olarak ana rahmine düşer ve yine ana sevgisiyle tekâmül ederek gelir. O ağlarken herkes sevinir. Annesi, sevgiyle basar onu bağrına ve akıtır yüreğindeki bütün sevgiyi.

Ve insan sever; her devrede başka başka şeyleri sever. Önce anne-babasını sever, ve paylaşmak istemez onları başkalarıyla, hatta kardeşleriyle bile; kıskanır. Günler geçer kardeşlerini de sever insan ve arkadaşlarını ve insanları ve kâinâtı. Nihayet Rabbini tanır insan ve tanıdıkça sever, O'nu sevdikçe de daha iyi tanır. Ve kendini tanır insan, sevmenin ne demek olduğunu anlar. Daha önce şuursuzca seven insan, artık şuurundadır neyi neden sevdiğinin. Ve bazen Leylâ ile Mecnun olur, bazen Mevlânâ, bazen Yunus.

Ama sevgi, hep böyle gelişmez, yâni her zaman hayra doğru, hayırdan yana olmayabilir. Çünkü insandaki sevgiyi kıskanan şeytan ve ortakları durmadan çalışır, bu sevginin saflığını bozup bulandırmak için. Âdeta sevgilerin çarpıştığı bir savaş meydanına döner, insan kalbi. Ve bu çarpışma hiç bitmez hayatı boyunca insanoğlunun ve hâlden hâle girer, insan kalbi. Bazen zafer kazanılır hayırdan yana ve insan meleklerden üstün olur; Rabbinin dostu olur; ölmeden ölür, her an O'nunla beraber olur. Bazen de zafer şerden yana olur ve katılaşır insan kalbi, taş olur ve mühürlenir bütün hakikî sevgilere; O'ndan uzak olur.

Hak'tan hayırdan yana kazananlar çok azdır, hatta azın da azıdır Gazâlîler, Rabbânîler ve Geylânîler; ne mutlu onlara ve onlarla beraber haşrolacaklara. Şerden yana kazananlar da vardır; Nemrutlar, Karunlar ve Ebû Cehiller, vay onlara ve onlarla beraber haşrolacaklara. Bir de arada kalanlar vardır; sevgisini zabt u rabt altına alamamış olanlar. Hakk'ı da severler bâtılı da, kalblerinde hayır da vardır şer de. Kiminde hayır daha baskındır, kiminde şer. Bunlar ise insanlığın çoğunluğunu oluşturur.

Ve hayat bu mücadele içinde devam edip gider; tâ ki bir gün ecel gelip rûhu bedenden ayırana kadar. Ve o gün gerçek hayat başlar. Önce kalblerdeki sevgiler tartılır ve sonra sevgilerin amellere yansıyan tezâhürleri. Kiminin sağından verilir kitabı, kiminin solundan. Kimininse amelleri boşa çıkar, çünkü o ameller sevgiden mahrumdur, yâni defoludur. Ve o gün defolu hiçbir amel kabul edilmez. Nihayet insan sevgisi kadar yükselir, yakın olur Rabbine tâ Firdevs Cennetlerine kadar. Sevgisini yanlış tarafa yatıranlar ise o sevgiyle alçalır, "belhüm edal" olur cehennem çukurlarında.

Öyleyse gelin bir daha gözden geçirelim sevgilerimizi, sevdiklerimizi; tâ ki defolu amellerle çıkmayalım Rabbimizin huzuruna. Yeniden damıtalım sevgilerimizi; O'nun sevdiklerini, O'nun sevmemize izin verdiklerini yine O'nun istediği kadar sevelim. Göreceksiniz, dünyamız da bir başka olacak, mizandaki hesabımız da. O gün sâlihlerden olamasak bile Rabbimizin lutfuyla inşâallâh onlarla beraber haşrolanlardan oluruz. Âmîn?

[url=http://www.sozola.com/2.sayi/57_arka_kapak_ic.htm]Mustafa Tutkun[/url]

Bakınız: (cennet, dünya, şeytan, din, melek, aşk, allâhü teâlâ, sevgi, imam-ı gazzâlî, nil, insan, dil, cehennem, ırmak, ecel, kazâ)

[U][B][FONT=Courier][COLOR=blue][SIZE=4]Sevgi[/FONT][/COLOR][/FONT][/B][/U]

Bir kadin, evinden disari çikar ve uzun beyaz sakalli 3 tane yasli adamin evinin önünde oturduklarini görür. Onlari tanimaz.

"Ben sizi tanimiyorum ama aç olmalisiniz" der.
"Lütfen içeriye gelin ve bir seyler yiyin."
"Evin erkegi içerde mi?" diye sorarlar adamlar.
"Hayir" der kadin. "O disarida."
"Öyleyse içeri gelemeyiz" diye cevap verirler.
Aksam olup kadinin kocasi eve geldiginde, kadin basindan geçenleri kocasina anlatir.

"Git onlara söyle ben evdeyim içeri gelebilirler" der.
Kadin disari çikar ve onlari içeri davet eder.
"Hepimiz ayni anda içeri girmeyiz." der yasli adamlar.
Kadin ögrenmek ister; "Niye giremezsiniz?"
Yasli adamlardan bir tanesi açiklar:
"Onun adi ZENGIN" der ve bir arkadasini gösterir, ve bir digerini isaret eder. "O BASARI", ben ise SEVGI" Sonra ekler ; [I]"Simdi içeri gir ve kocanla konus, hangimizi evinizde istersiniz?"[/I]

Kadin içeri girip söylenenleri kocasina anlatir.
Adam duyunca neselenir. [I]"Ne güzel!"[/I] der, [I]"Madem öyle, Zengini içeri çagiralim ve evimizi zenginlikle doldursun."[/I]

Karisi itiraz eder; [I]"Canim, niçin Basari'yi çagirmiyoruz?"[/I] Bu sirada konustuklarini evin diger kösesinde bulunan gelinleri duyar.

Ziplayarak gelir ve kendi fikrini söyler."Sevgi'yi çagirsak daha iyi olmaz mi? Evimiz sevgiyle dolar!"

[I]"Gelinimizin önerisini dikkate alalim"[/I] der adam karisina.
[I]"Disari çik ve Sevgi'yi bizim misafirimiz olmasi için davet et."[/I]

Kadin disari çikar ve 3 yasli adama sorar; [I]"Hanginiz Sevgi? Lütfen içerigel ve misafirimiz ol".[/I]

Sevgi ayaga kalkar ve eve dogru yürümeye baslar. Diger iki yasli adam da onu takip ederler.

Kadin sasirmis bir sekilde Zengin ve Basari'ya sorar:
"Ben sadece Sevgi'yi davet ettim, siz niye geliyorsunuz?"
Zengin ve Basari bir agizdan cevap verirler:

[I]"Eger Zengin'i ya da Basari'yi davet etmis olsaydin diger ikisi disarida kalirdi, ama sen Sevgi'yi davet ettin, O nereye giderse biz de oraya gideriz."[/I]

[COLOR=red][B]"Nerede Sevgi var ise, orada Basari ve Zenginlik de vardir!"[/B][/COLOR]

Bakınız: (dolar, davet, din, sevgi)

Bir gun sormuslar ermislerden birine. "Sevginin sadece sozunu edenlerle, onu yasayanlar arasinda ne fark vardir?"
"Bakin gostereyim" demis ermis. Once sevgiyi dilden gonule indirememis olanlari cagirarak onlara bir sofra hazirlamis. Hepsi oturmuslar yerlerine. Derken tabaklar icinde sicak corbalar gelmis ve arkasindan da dervis kasiklari denilen bir metre boyunda kasiklar.
Ermis "Bu kasiklarin ucundan tutup oyle yiyeceksiniz" diye bir de sart koymus. "Peki" demisler ve icmeye tesebbus etmisler. Fakat o da ne? Kasiklar uzun geldiginden bir turlu dokup sacmadan goturemiyorlar agizlarina. En sonunda bakmislar beceremiyorlar, oylece ac kalkmislar sofradan.
Bunun uzerine "Simdi..." demis ermis. "Sevgiyi gercekten bilenleri cagiralim yemege." Yuzleri aydinlik, gozleri sevgi ile gulumseyen isikli insanlar gelmis oturmus sofraya bu defa. "Buyrun" deyince her biri uzun boylu kasigini corbaya daldirip, sonra karsisindaki kardesine uzatarak icmisler corbalarini. Boylece her biri digerini doyurmus ve sukrederek kalkmislar sofradan.
"Iste" demis ermis. "Kim ki hayat sofrasinda yalniz kendini gorur ve doymayi dusunurse o ac kalacaktir. Ve kim kardesini dusunur de doyurursa o da kardesi tarafindan doyurulacaktir. Suphesiz sunu da unutmayin. Hayat pazarinda alan degil veren kazanclidir her zaman..."

Bakınız: (din, sevgi, nil, insan, dil, kazâ)

Top