ihya.org

kızılbaş

BU SITEYI KURAN VE SACMA YAZILARLA DOLDURAN HANCI DALLAMASI NE HABER LOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOOO

BEN SULTAN THE HACKER OF FUCKER

Bakınız: (sultan, kur`ân-ı kerim, hancı)

KIZILBAŞ KÜRTLER VE PROTESTANLIK
[B]ÖP, 7 temmuz 2003[/B]
[U][COLOR=red][B]Misyoner belgelerinde 'İncil' sunumu[/B][/COLOR][/U]
1830 yılında Osmanlı Devleti'nin Amerika ile imzaladığı bir anlaşma çerçevesinde, Protestan misyonerlerin dini vaaz etme çalışmaları güvence altına alınıyor ve Protestanlar İmparatorluğun dört bir yanına çeşitli dil ve alfabelerde basılmış İnciller ulaştırıyor ve halka bedava dağıtıyorlardı.

[I][B]MEHMET BAYRAK[/B][/I]

19. Yüzyılın ortalarından itibaren misyoner raporlarında bir yoğunlaşma görülür. Bu raporlarda; Alevilik'le Hıristiyanlık arasındaki benzerlikler ve Alevilikle Müslümanlık arasındaki farklılıklar sıralanmaktadır. Kızılbaşlar'ın Müslüman olarak kabul edilmelerine karşın Muhammed müritleri olmadıkları, dış baskılardan dolayı Müslüman gibi göründükleri, onların hiç bir zaman Müslümanlar gibi ibadet etmedikleri ve kutsal kitap İncil'e büyük saygı besledikleri ifade edilir.

1852 Yılında bölgeye gelen Amerikalı Rahip George W. Dunmore, 1855, 1857 ve 1858 yılarında Malatya/ Arapgir, Dersim/ Çemişgezek ve Harput yöresi Kızılbaş Kürtler'i hakkında üç ilginç rapor yayımlar.(10)

Dunmore, daha 1855 tarihli ilk raporunda, Kızılbaş Kürtleri'in İncil'e aşinalıklarını gördükten sonra şaşkına döndüğünü; yöre halkının bir bölümünün önceden İncil'i okumuş olduğunu, eğitmsiz olanların da adeta pratikte İncil'i yaşattıklarını dile getirir ve sözlerini şöyle sürdürür:

"Bunlar çok ilginç bir halktır ve ilgi alanımıza girmektedirler. Müslüman kabul edilmelerine rağmen Muhammed müridleri değillerdir. Onlar İsa'ya, Tanrı'nın oğluna inanmaktadırlar; hakkında bilgi sahibi oldukları kadarıyla severek İnci'i kabul ediyorlar ve son beş yıldır bu dağlarda dolaşan ve İsa Mesih yolunu gösteren 'Havarimiz', şimdiye kadar bu Kızılbaşlar'dan daha inançlı bir halk görmediğini söylemektedir. Onlar, kendilerin has, kendi halinde özel bir halkdırlar ve İncil'e de çok yatkınlar."(11)

Dunmore, 1857 tarihli ikinci raporunda da, Dersim yöresinde Kızılbaş-Kürt aşiret reisi Yusuf Ağa ve Ali Gako ile görüşmelerine ilişkin ilginç izlenimler sunar. Dunmore, burada büyük bir kabul gördüklerini, gece okunan İncil'in büyük bir hazla dinlendiğini söyler. Dunmore, bölgedeki Kızılbaş Kürtler'in, öğrenme ve ibadet konusunda Ermeniler'den dah avantajlı ve daha yatkın olduklarını bildirir.

Dunmore, bir yıl önce yöre Kürtler'inin Harput'tan bir Türkçe İncil ve Tevrat getirtip okumaya çalıştıklarını ancak bu defa Ermeni Garabed'in okuduğu İncil'den büyük bir haz aldıklarını belirtir. İnsanlar, kendisiyle Grabed aracılığıyla Kürtçe anlaştığına ve bu kez okunan İncil'i rahatlıkla anladıklarına göre, bunun 1857 İstanbul'da basıaln Ermeni alfabeli ilk Kürtçe İncil olduğunu sanıyorum.

[COLOR=red][U][B]Kürtçe İnciller[/B][/U][/COLOR]

1- Ermeni alfabeli bu ilk Kürtçe İncil'in, Latin alfabesindeki karşılığı şöyle: İncil/ Xodeê Me İsa el Mesih e/ Nivisandın; Bı Destê Madteos Markos Lukas u Hanna, Lı İstambolê, Kayol (Matbaası), 1857 (12) Bu da Türkçeye şöyle çevrilebilir: İncil/ Rabbimiz İsa Mesih/ Matta, Markos, Luka ve Yuhanna'nın Elilyle Yazıldı/ İstanbul, Kayol Matbaası, 1857.

2- Bilinen ikinci Ermeni alfabeli Kürtçe İncil ise 1872 tarihini taşıyor. Bu Kürtçe İncil'in künyesi ise şöyle: Peymanê Nûyê Xodeê Me İsa el Mesih/Lı Basmahaneê A. H. Boyacıyan Tab Bû, Lı İstanbulê, 1872. Türkçe çevirisiyle, Rabbimiz İsa Mesih'in Yeni Ahit'i, A. H. Boyacıyan Basımevinde basıldı, İstanbul, 1872.

3- Ermeni alfabesiyle Kürtçe Madteos İncili'inin bir başka yayınının da 1891'de yine İstanbul'da yapıldığını biliyoruz.

4- Daha sonra, Osmanlı alfabesiyle Kürtçe İnciller basıldığını görüyoruz. Bunlardan biri 1919'da New York'ta basılıyor. Ameracan Bible Society tarafından yayımlanan bu Luka İncili'nin künyesi şöyle: İnicila Luqa/Rabb û Xalask?rê Me İsa Mesih / Kê Le Zımanê Eslî Yunanî Tercumekırın, New York;1919. (13) Bunun Türkçesi ise şöyle: Luka İncili Rabbimiz ve Kurtarıcımız İsa Mesih/ Ki Aslı Dili Yunanca'dan Çevrilmiştir, New Yor, 1919.

Amerika Kutsal Kitap Cemiyeti'nce yayımlanan Arap alfabeli Kürtçe İncillerin, İstanbul'da da yeni basımlarının yapıldığını görüyoruz. Bunlardan ikisinin künyeleri şöyle:

5- İncîla İsa Mesih Lı Ser Nivisina Matta/ Ji Zımanê Eslî Yunanî hatıye tercumekırın jı terefê Cıvata Kıtaba Muqaddes a Amerîkayê/ Dı Çapxana Agop Matiyosyan da hatiya çapkırın dı İstenbol da, 1922. (14)

Yunanca'dan çevrildıği belirtilen bu Matta İncili, 1922'de İstanbul'da Agop Matiyosyan Matbaasında basılmış olup 104 sayfadır.

6- İncîla İsayê Mesih lı Ser Nivisine Luqa/ Jı Zımanê Esliyê Yunanî hatiye tercumekırın jı terefê Cıvata Kıtaba Muqaddes a Amerkayê/ Dı Çapxana Agop Matiyosyna da hatıye çapkırın dı İstanbol da, 1923. (agy)

Bir Kürtçe Luka İncili'nin de Yunanca'dan çevrildiği anlaşılmaktadır. Bunlar, bizim belirleyebildiklerimizdir. Geçmişte bunlardan ayrı basımlar da yapılmış olmalı.

[U][COLOR=red][B]Kürtçe İncillerle Kızılbaş Kürtler hedef alındı[/B][/COLOR][/U]

Bir Amerikan misyonerinin oğlu ve Sivas yöresinde çalışma yapan Dr.H.M. Jewett, 1857 tarihli raporundu; Yozgat bölgesi Alevileri arasında bulunan Misyoner Ball aynı tarihli raporunda; Sivas'ın Divrik ve Gürün yörelerinde çalışan J.W. Parsons 1858 tarihli raporunda; Maraş, Adıyaman ve Urfa Kızılbaşları arasında çalışma yapan Dr.G.B. Nutting, 1860 tarihli raporunda; Kızılbaşlığın inanç ve kültür kaynakları ile Hıristiyanlığa benzerlikleri üstünde durur ve İncil'in Kızılbaşlar arasında gördüğü ilgiden övgüyle sözederler.(15)

Bu aşamada, Batı'yla iyi ilişkiler kurmak isteyen Osmanlı yönetimi Protestan misyoner faaliyetlerine toleranslı davranmakta ve İncil'in yaygınlaşmasından rahatsız olmamaktadırlar.

"İmparatorluktaki mevcut yasalara göre onlara vaaz etmek için tam bir serbesti bulunmaktadır, onların da İncil'i dinlemeleri serbesttir" diyen Dr. Nutting, şu ilginç saptamayı yapar: "Müslümanlar onları zaten Müslüman saymamaktadır. Protestanlaşmalarına karşı çıkmalarının yegane nedeni ise Protestan oldukları zaman üstlerine yaptıkları baskıları şikayet etmemizden ve cezalandırılmaktan karkmalarıdır."(16)

Bilindiği gibi; 1830 yılında Osmanlı Devleti'nin Amerika ile imzaladığı bir anlaşma çerçevesinde, Protestan misyonerlerin dini vaaz etme çalışmaları güvence altına alınıyor ve Protestanlar İmparatorluğun dört bir yanına çeşitli dil ve alfabelerde basılmış İnciller ulaştırıyor ve halka bedava dağıtıyorlardı. Bunlar arasında Ermenice, Ermeni alfabeli Türkçe, Kürtçe ve Arap alfabeli Türkçe ve Kürtçe İnciller önemli bir yer tutuyordu.

Osman Köker, "özellikle Protestan misyonerler, Hıristiyan olmalarına rağmen Kürtler'in yoğun olarak bulunduğu bölgelerde yaşadıkları için Ermenice'den ziyade Kürtçe konuşan Ermeniler'e yönelik olarak çok sayıda Ermeni harfli Kürtçe İncil yayınlamıştır" diyor.(17)

Ancak, elimizdeki belgeler Kürtçe İncil'lerle, Kürtçe de konuşan Ermeniler'den çok doğrudan Kızılbaş Kürtler'in hedef alındığını gösteriyor. Kızılbaş Kürt bölgelerinden rapor veren diğer misyonerler W.Winchester, W.W.Livingston, Herrick, James G.Taylor, M.F.Gilbert, H.N.Barnum benzeri çerçevede değerlendirmeler yaparlar.(18)

1890 tarihinde ilginç bir rapor hazırlayan H.N.Barnum; İncil çevirilerine de ışık tutacak açıklamalarda bulunur. Harput bölgesinde Kızılbaş Kürtler arasında yaşayan Hıristiyan Ermeniler'in; "dış görünümüyleriyle, kullandıkları dilleriyle ve birkaç Hıristiyan töresi dışında tamamen Kürtler'in özelliklerini taşıdıklarını" vurguladıktan sonra sözlerini şöyle sürdürür:

"Misyon çalışmalarının ilk hedefi, oradaki insanlara kendi dilleriyle yazılmış olan bir İncil'i verip, onlara bunların okunmasını öğretmekti. Misyon çalışmalarında her zaman verimli ve yardımcı olan Amerika İncil Birliği, İncil'i tercüme etmiş ve yayımlamıştı. Fakat iyi tercüme edilmemişti. İncil Birliği, yeni bir tercüme yayımlamak için hazırlanıyor. (...) Umuyoruz ki, İncil'in yeni tercümesi tüm Kürdistan için yararlı olur."(19)

Barnum, verdiği ilginç bilgilerin yanı sıra Kürtçe İncil'in çevirmelerini de resmetmektedir.

20. Yüzyıla gelindiğinde, 19. yüzyıldaki kısa oylumlu çalışmaların yerini, daha bilimsel nitelikte ayrıntılı inceleme-araştırmalar alır.

Fransız araştırmacı M.F.Grenard'ın 1904'te yayımlanan çalışması ile, Stephen van Rensselaer Trowbridge'in anekdotlara dayalı 1909 tarihli çalışması, L.Molyneux-Seel'in ve Henry Riggs'in doğrudan Dersim Kızılbaşları üzerine incelemeleri ve Alman araştırmacı Doç.Hugo Grothe'nin Maraş yöresi Kızılbaş Kürtler'i üzerinde yoğunlaşan çalışmaları bu alanın ilginç çalışmalarının başında geliyor.(20)

[B]Osmanlı-Türk Yönetimlerinin Karşı Çalışmaları[/B]

1853-1856 Yılları arasında cereyan eden Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti'nde bir dönemeç niteliği taşır. İlk kez, Fransa ve İngiltere gibi iki Batılı büyük devlet Osmanlı Devletiyle birlikte Rus Çarlığına karşı savaşmaktadırlar. O tarihe kadar, en büyük rakibi konumundaki Rusya'ya karşı birçok yenilgi alan Osmanlı Devleti, bu savaşı Batılı iki büyük devletin desteğiyle göreceli olarak zaferle sonuçlandırmıştı. Üstelik savaşı, sözkonusu Batılı devletlerin açtığı krediyle finanse etmiş ve bu tarihten sonra yönünü tümden Batıya çevirmitşti. Bu durum ise, Osmanlı'nın, Batı'nın büyük devletlerine yanaşarak kendine çekidüzen vermesini getirmiştir.

Batılı misyonların ve uzmanların yönlendirmesi sonucunda Osmanlı, kaybettiği geniş halk tabakalarını yanına alabilmek için 1839'da Tanzimat Fermanı'nı ilan eder. Yeniden düzenleme anlamına gelen Fermanla; can, mal, iş, seyahat, ticaret ve kişisel haklar devletin güvencesi altına alınmakta. İmparatorluğun değişik memleketlerinde Batılı kurum ve kuruluşlar açılmaktadır. Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında 1856'da ilan edilen yeni bir Islahat Fermanı'yla; Osmanlı Devleti içindeki değişik azınlıklara çeşitli hak ve özgürlükler veriliyor ve bu husus da, aynı yıl içinde Paris'te yapılan uluslararası barış anlaşmasında ifadesini buluyordu.

Fransız Bujuva Devrimi'nin titreşimleri Osmanlı İmparatorluğu'nu da sarmalamış ve Batı memleketlerinden başlayarak ulusal ve etnik temelde ayaklanma hareketleri başgösteriyordu. Bu kimlik arayışının etkilediği Doğu'lu milletler ve azınlıklar da giderek seslerini yükseltmeye başlamışlardı. Bu etkilenişin ilginç örneklerinden biri de Dersim bölgesinde yaşanmıştı.

1864 Yılında Dersim Kürtleri ve Ermeniler'i tarafından "Milli Kurtuluş İçin Ermeni ve Kürt Komitesi" adı altında bir örgüt kuruluyor ve bu örgüt oluşturduğu bir heyeti 1865 yılında"Dersim'in kendi kendini yönetmesi hak ve önerisini" barışçıl yollarla yönetime iletmek üzere İstanbul'a gönderiyordu. Gidişleri önceden haber alınan heyet üyeleri, İstanbul' varır varmaz tutuklanıyor ve ancak iki yıl sonra serbest kalabiliyordu.

Resmi dilinin Zazaca olması ve Kürtçe bilen Ermeniler'in girmesi öngörülen örgütün, temel amacı bu iken dahili amacı da, Hükümet elinde maşa haline gelen topluma baskı uygulayan ağa ve beylerin etkisizleştirilmesiydi. Örgütün ilk eylemi, 1868'de, bölgede 40 Kürt ve Ermeni köyünü elinde bulunduran Halil Ağa'ya karşı gerçekleştiriliyor, ancak Devlet desteğini arkasına alan Halil Ağa'nin iktidarına karşı başarılı olunamıyordu.(21)

Dersim bölgesindeki bu yeni yönelişte, kuşkusuz Islahat Fermanı'nın din-inanç sosyal yaşam konusunda getirdiği haklar kadar, Batılı misyon ve uzmanların da etkisi vardı. Bu nedenle, Kieser'in, "Protestanlar, Ermeniler'le komşu olan Alevlier'i etkilemiş, eğitmiş ve onlara toplumsal eşitlik ile bölgesel özerklik gibi ortak politik düşünceleri aşılamışlardır" yolundaki görüşlerine biz de katılıyoruz ve üstteki örnek de bunu doğrular niteliktedir.

Ancak, Kieser'in dediği gibi; "bazı Kızılbaş gruplarının kendi kimliklerini ve toplumsal rollerini yeniden tanımlama girişimleri Osmanlı çıkarlarına dokunmuştu ve Alevilerin haklarını genişletme fikrine şiddetle karşı çıkıyordu." (22)

SÜRECEK

[SIZE=1][I]KAYNAKLAR:

10- Bkz. American Missionary Herald dergisinden aktarılarak, M. Bayrak: Alevilik ve Kürtler, s.289-300

11- Age, s. 291

12- Osman Köker: Agy

13- Halil Bingöl: "Kürtçe Yayınlar", Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı; 57/1988, s.2

14- Mehmet Malmisanlı: "Osmanlı Döneminde Yazılan Kürtçe Eserler Üzerine", Tarih ve Toplum Dergisi, Sayı:54/ 1988, s.62

15- Bu belgeler için bkz. M. Bayrak: Age;s. 302-313

16- Age, s.312

17- Osman Köker: Agy

18- Bu belgeler için bkz. M. Bayrak: Age, s.314-326

19- M. Bayrak: Age, s. 326

20- M. Bayrak: Age, s.328-386

21- Karlênê Çaçani: "Milli Kurtuluş İçin Ermeni ve Kürt Komitesi", Hevi, Sayı:96/1998

22- H-L. Kieser: Agy, s.9[/I][/FONT]
-------------------------------------------------------

[COLOR=blue][B]08 temmuz 2003[/B][/COLOR]

Islahat Fermanı'nın getirdiği baskılar
Abdülhamid'in Alevi ve Ezidiler'i Sünnileştirme politikası başarılı olmamış, ancak Kürt blokunun parçalanmasında ve misyonerlerin uzaklaştırılmasında başarılı olmuştu.

[I][B]MEHMET BAYRAK[/B][/I]

Gerçekten, Islahat Fermanı'nın diğer azınlıklara getirdiği haklara rağmen, bu tarihlerde özellikle Kızılbaş Kürtler ve Ermeniler üzerindeki baskılarda bir artma görülür. Bu, önce bölgedeki misyonerlerin daha sonra da yerli halkın baskıya maruz kalmasıyla kendisini gösterir.

Bu anlamda, II. Abdülhamid yönetimi gerek Kürt Alevileri gerekse Ermeniler açısından bir dönemeç niteliğindedir. O, ne pahasına olursa olsun bu iki unsuru elde tutma amacındadır. O, bir yandan MÜslüman ve Türk unsurlar lehine ekonomik ve sosyal fermanlar çıkarırken; bir yandan da "İslami birlik" stratejisi temelinde Sünni Kürtler'i yanına çekebilmek için Hamidiye Alayları uygulamasına başvuruyordu. Bu yöntemle, Sünni ve Alevi Kürt blokunu parçaladığı gibi, Ermeniler'e karşı kullanacağı bir güç de yaratmış oluyordu. Bu yöntemle Sünni Kürtler'i kendine bağlayan Abdülhamid'in Alevi ve Ezidi Kürtler'e dönük politikası, onları Sünnileştirmeye çalışmaktı.

Abdülhamid'in Alevi ve Ezidiler'i Sünnileştirme politikası başarılı olmamış, ancak Kürt blokunun parçalanmasında ve misyonerlerin uzaklaştırılmasında başarılı olmuştu.

Öte yandan, Araplar'ın yanı sıra gerek Sünni gerekse Alevi Kürt aşiret reislerini yanına çekebilmek için Aşiret Mektebi'ni kuruyor ve Dersim'den kimi aşiret reislerinin çocuklarını da burada kendi ilkeleri dogrultusunda yetiştiriyordu. Yaptığı bir başka uygulama ise, bu gençlerin geldikleri yörelere, misyoner niteliğinde Hanefi din adamları göndermekti.

Nitekim bu misyoner faaliyetinin sonucudur ki, Dersimli Aleviler o tarihten sonra başta cenaze törenleri olmak üzere kimi alanlarda Kur'an'a başvuruyorlardı.

Abdulhamid yönetimi, Protestan misyonerlerine savaş açarken, Papa ile girişilen diplomatik ilişkiler doğrultusunda Katolik misyonerliğe daha sıcak davranıyordu.

[COLOR=red][B]Gizli Belgelerin sunduğu gerçekler[/B][/COLOR]

Batılı misyonerlerle araştırmacıların, Alevi-Hıristiyan ilişkileri veya Alevilikle Hıristiyanlık arasındaki etkieşim ve benzerlikler konusunda ileri sürdüğü görüşler ve yaptıkalrı belirlemelerle, İttihadçılık'dan Kemalizm'e dönüşen resmi ideoloji kuramcılarının gizli itirafları arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır.

Cumhuriyet döneminde Türk Ocakları Koordinatörlüğü ve bizzat Mustafa Kemal'in görevlendirmesiyle 1925'te Şark İlleri Asayiş Müşavirliği'ne atanan Prof. Hasan Reşit Tankut'un o tarihten sonra çeşitli dönemlerde verdiği Etno-Politik İnceleme Raporları, yukardaki görüşleri bütünüyle doğrular niteliktedir.

Sünni Türk kökenli Maraşlı bir aileden gelen Tankut, çocukluk yılarında öksüz kadıği için Elbistanlı Alevi-Kürt bir aile tarafından korunmaya alınmıs ve dört yılını bu ailenin yanında geçirmiştir. 1930'lu yıllarda yazdığı ve ilk kez bizim Kürdoloji Belgeleri adlı çalışmamızda yayımladığımız gizli "Zazalar" araştırmasında Alevi-Hıristiyan ilişkileri ve yakınlıği konusunda şu tespiti yapmaktadır.

"Alevi her yerde Hıristiyan dostudur. Ocak başlarıda muhabbet eden insanların arasındaki Hıristiyan hiç de yabancı sayılmaz. Belki bir çeşit itizal yolu (akılcılık yolu MB.) olan Gregoryanlık başka Hıristiyan mezheplerine göre Aleviliği daha ziyade okşayabildiği için üstün tutulmaktadır. Şurası gerçek ki Ermeni, Alevi'nin en yakın dostudur."

Tankut, aynı raporda; Dersim Alevilerinin Ermeniler'i çok sevdilerini, Türk kanunlarına topluca karşı koymuş asi Ermeniler'in Dersim'de bir ana kucağı bulduklarını; bugün bile Dersim'de bir Dersimli kadar serbest ve mutlu yaşayabildiklerini sözlerine ekler. (Age, s. 472)

Tankut, daha 1928'de yönetime verdiği gizli bir "Türkleştirme ve Sünnileştirme" raporunda; resmi söylemin tersin Aleviliğin ayrı bir din olduğunu söyler:

"Bunları (Ali-İlahi Kızılbaşlarını, Alevileri - MB.) Bektasilere benzetmek azmi (büyük MB) bir hatadır. Bektaşilik, Melamilik birer tarikat olduğu halde, Ali-İlahilik bir dindir. Öyle bir din ki, aralarında aşka ve muhabbeti, haricier için kin ve nefreti telkin eder. Ve Ali-İlahi'nin bildiği bir tek haraççı vardır. O da dün Osmanlı idi, bugün Türk'tür." (24)

Tankut, bir başka gizli raporunda da; "Aleviliği İslam'ın bir mezhebi veyahut bir tarikatı sayanlar tamamıyla yanılmışlarır. (É) Alevilik Müslümanlık değildir, onu Şiilikle karıştımak da hata olur" diyor.(25)

Atatürk'ün danışmanı Prof. Hasan Reşit Tankut, Kürt Aleviliğiyle Ermni Hıristiyanlığı arasındaki benzerlikler konusunda da şu ilginç anekdotu aktarır:

"Siyasal Bilgileri henüz bitirmiş ve Sivas Vilayeti maiyetine verilmiştim. Hafik ilçesinin bir Alevi köyünde geceledim. Ev sahibi (başka bir raporda Koçgirili bir dede olduğunu belirtiyor - MB), bu plebisit meselesi (I. Dünya Savaşı yıllarında Ermeniler'e özerklik verilmesi için öngörülen halkoylaması - MB) dolayısıyla bana şunları söyledi:

"Aleviler'le Ermeniler arasındaki fark, soğan zarı kadardır. Ermeniler; Tanrı'yı baba, oğul ve ruh olarak anar; biz bu üçlemeyi Allah-Muhammed-Ali biçiminde söyleriz.

Onların 12 Havarisi vardır, bizim 12 İmamımız.

İbadet ve oruçların vakit ve şekliyle bayramlar, her iki millette de aşağı yukarı aynıdır.

Onlar tek kadınla evlenir ve kadın boşamazlar, biz de öyle.

Onlar sakal bıyık kestirmez, kıl düşürmezler, biz de öyle.

Onlar gusul etmezler, biz de öyle.

Onlar göğüslerinde haç çıkarmak yoluyla şahadet getirirler, biz açık avucumuzu bağrımıza basmak suretiyle.

Biz, sonradan Hazre-i Ali efendimize uyduğumuz için adımız Alevi oldu, yoksa aramızda bir fark yoktur."(26)

Kızılbaş Kürt- Gregoryan Ermeni yakınlıği ve dayanışması, bölgeyi gezen seyyahlarla bu ilişkileri değerlendiren bilimsel eserlerde de ifadesini bulmaktadır.

Tarihcilere göre Kürt-Ermeni ilişkisi

Dr. Celile Celil, bu yakın ilişkiyi şu sözlerle ifade etmektedir:

"Dersim Ermenileri, yerli Kürtler ile seyyahların çoğunu şaşırtacak kadar dostluk ilişkileri içindeydiler. Bununla birlikte çok sayıda seyyah, Kürtler'in Hıristiyan dinin ve Dersim bölgesinde bulunan kiliselere karşı özel hürmet gösterdiklerini belitmişlerdir. Kürtler, bu kiliselerin mübarek yerler oldukları kanısındaydılar, hatta onları ziyaret etmekteydiler. (É) Kızılbaş Kürtler, yalnızca Ermeniler'e karşı değil, bütün Hıristiyanlara da iyi davranmışlardır. Bu davranış karşılıklıydı. (É) Türk otoritelerinin Dersim Ermenileri'nde Kürtler'e karşı husumeti kışkırtma çabaları ve onların mukavemetini azaltma çalışmaları Dersim'de yaşayan Ermeniler tarafından birçok defa boşa çıkarılmıştır. Gerek Kürtler'e rüşvetler vererek ve gerekse bu iki kavim arasında dini düşmanlık yaratma çabaları başarıya ulaşamamıştırÉ"(27)

Doğrudan halklar ve inançlar arasındaki bu etkileşime, Batılı bilimadamları da vurgu yapmaktadırlar. Sözgelimi Amerikalı bilimadamı Matti Moosa, şu belirlemelerde bulunmaktadır: "Kızılbaşlar ve Ermeniler arasındaki ilişki Kızılbaşların Ermeni kiliseleri ve kutsal yerlerine gösterdikleri saygı ile güçlenmektedir.(É) Kızılbaş ve Ermeniler arasındaki sosyo-dinsel ilişki artık yerleşmiş bir gerçektir. Etnik açıdan ve belki de antropolojik açıdan aynı olan Ermeni ile Kürtler ezelden beri Anadolu'da yanyana yaşamaktadırlar. Gerçekten de Doğu Türkiye'nin Ermeni illerinde yoğun bir şekilde Kızılbaş nüfusu bulunmaktadır, birçok köyde ise Ermeniler ile Kızılbaş Kürtler yanyana yaşamaktadır."(28)

Kuşkusuz Matti Moosa'nın bu belirlemelerini, geçmişe dönük bir tespit olarak algılamak gerekiyor. Çünkü gerek II. Abdülhamid döneminde 1894-96 yıllarındaki ilk Ermeni katliamından, gerekse 1915'te İttihadçıların yönetminde yapılan büyük katliamdan sonra bölgenin demografik yapısı oldukça değişmiştir.

Bu vesileyle belirtelim ki, bu katliamlarda düzenli Osmanlı ordusunun yanı sıra Sünni Kürtler'den oluşan Hamidiye Alayları da kullanılırken; Kızılbaş/ Alevi Kürtler, gerek tarihsel-toplumsal yakınlıklarından gerekse inançlarından ötürü Ermeniler'le genelde dostluk ilişkilerini sürdürmüş ve onları olabildiğince katliamdan korumaya çalışmışlardır.

Toplu katliamdan birkaç yıl sonra, 1919'da Fırat'ın batısındaki Kızılbaş/ Alevi Kürt bölgelerini dolaşan İngiliz Binbaşı Noel, bu olguyu bizzat gözlemlemiş ve tespit etmiştir. Noel, bu gezi sırasında Maraş bölgesinde karşılaştığı Kirkor Parlakyan adlı bir Ermeni'den yola çıkarak şunları söylemektedir: "Sinemili Aşiretinin reisi Tapo Ağa'nın evinde, Kürtler hakkında güzel sözler söyleyen bir Ermeni ile karşılaştık. Adı, Kirkor Parlakyan idi ve Maraş'tan gelmişti. Sinemilli aşiretinin önde gelenlerinden Asaf Ağa'nın babası Hasan Ağa, onu ve ailesini 1895 katliamından kurtarmıştı. (...) Kürtler, Sivas'tan sürülen Ermeniler'in büyük bir bölümünü bu topraklardan geçerken katliamdan kurtarmak isterken Türkler ile başlarının nasıl belaya girdiğini anlattılar."(29)

Binbaşı Noel'in Günlüğünün, "Ermeni-Kürt İlişkileri"ne ilişkin bölümünde de buna benzer tespitler yer alır: "Ermeni katliamı sırasında birçok örnekle ispatlandı ki; Kürtler, Türkler'in, Ermeniler'in katli ile ilgili birçok emrini bilerek ve isteyerek uygulamamışlardır. Ayrıca birçok Ermeni'yi sağ salim Rus sınırından geçirip katliamdan kurtulmalarını sağlamışlardır. Dersim Kürtleri, 25 binden fazla Ermeni'yi bu şekilde kurtarmışlardır. Bu olayın raporu Ermeni gazetesi Jamanak'ta (Sayı: 119, 2 Nisan 1919) yer almıştır."(30)

BİTTİ

[SIZE=1][I]KAYNAKLAR:

23- M. Bayrak: Kürdoloji Belgeleri, Özge yay. Ank. 1994, s. 473

24- M. Bayrak: Kürtler ve Ulusal Demokratik Mücadeleleri, Özge yay. Ank. 1993, s.516

25- M. Bayrak: Kürdoloji Belgeleri, s.435

26- Age, s.218-219

27- Dr. Celilê Celil; "19. Yüzyılın 50-70 Yılları Arasında Dersim Kürtleri"; Değişik Yazarların düşünceleri işığında Yeni Binyılda Dersim içinde, München, 2000, s.72

28- Matti Moosa;"Kızılbaş Kürtler'in İnancında Ermeni Unsurları"; Alevilik ve Kürtler içinde, s.462-463

29- Edward William charles Noel: "Binbaşı Noel'in Günlüğü'nde Orta Anadolu Kürtleri", 3. Bl. Hevi gaz. sayı:74/1998

30- E. W. C. Noel: Kürdistan 1919/ Binbaşı Noel'in Günlüğü, Avesta yay. İst. 1999, s.139[/I][/FONT]

Bakınız: (ırak, dünya, din, peygamber efendimiz (s.a.v), aşk, allâhü teâlâ, nil, rüya, yol, insan, akıl, hedef, kültür, dil, müslüman, özel, harf, inci, ecel, mezheb, bu ne, acı, gül, misyonerler, kadın, kızılbaş)

Kızılbaş Kürtler ve Protestanlık

Makale yazari: Mehmet Bayrak (ÖP'den aktarma-seri yazi) Tarih ve saat : 09. Temmuz 2003 01:46:39:

ÖP, 6 temmuz 2003
----------------------------
Kızılbaş Kürtler ve Protestanlık
Tarihsel-toplumsal nedenlerle, Aleviler ile yerli Hıristiyanlar'ın ilişkileri, her zaman Aleviler'le Sünniler'in ilişkilerinden daha samimi olmuştur. Çünkü bu iki kesim de, kendilerini egemen din karşısında "öteki" olarak görüyordu.

MEHMET BAYRAK

Çağa ayak uyduramayıp gerileme sürecine giren Osmanlı Devleti, daha 16. yüzyılda reform ve rönesansını gerçekleştiren Batı karşısında tutunabilmek için 19. yüzyıl başlarından itibaren bir dizi reform hareketine girmek zorunda kalmıştı.

Lağvedilen Yeniçeri Ocağı yerine Batılı standartlara uygun bir ordu kurma, yöresel mirlikleri ve beylikleri merkezi otoriteye bağlama, modern anlamda okullaşmaya gitme ve dini özgürlükleri genişletme gibi reformlar, bunların başında geliyordu.

Bunları gerçekleştirebilmek için Batılı devletlerin ve kurumların yardımına ihtiyaç duyuyor ve çeşitli bağlantılara giriyordu. Bunun için öncelikle, başta Hırıstiyanlar olmak üzere Osmanlı sınırları içindeki Müslüman olmayan unsurları kazanmak ve onların desteğini sağlamak durumundaydı.

Nitekim 1830 yılında, Osmanlı Devletinin Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile imzaladığı bir anlaşmayla Protestan misyonerlerin dini vaaz verme çalışmaları güvence altına alınıyordu. Bu anlaşma çerçevesinde, Amerika Protestan Kilisesi, 1810 yılında Bostan'da kurulan Amerika'nın dışa yönelik misyonerlik örgütü American Board of Commissioners for Foreingn Missions (ABCFM) aracılığıyla Osmanlı Devleti sınırları içerisinde Balkanlar, Orta ve Doğu Anadolu, Ortadoğu bölgelerinde yaşayan Hıristiyan halklar ve bu arada özellikle Ermeniler arasında faaliyetlerde bulunuyor, çeşitli vilayetlerde okullar, hastahaneler, yetimhaneler, huzurevleri ve matbaalar kuruyordu. Bu çerçevede, 1836'da İstanbul'da ilk Protestan Kilisesi kuruluyordu.(1)

Yine bu anlaşma çerçevesinde, Amerikan misyonerlerinin desteğiyle 1834'te İstanbul Beyoğlu'nda Ermeniler için okul açılıyor ve 1848'de Osmanlı Devleti Protestanları ayrı bir cemaat olarak resmen tanıyordu. Amerika ile yapılan anlaşma çerçevesinde; Amerika İstanbul'dakilerin yanı sıra Ermeniler'in ve Kızılbaş Kürtleri'in yoğun olarak yaşadıkları Harput'ta Fırat Koleji'ni, Antep'te Antep Koleji'ni ve Merzifon'da Anadolu Koleji'ni açıyordu. (2)

ABD Konsolosluklarla Kürdistan'a açılıyor

Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, Almanlar, Avusturyalılar ve Ruslar İstanbul merkezli okullaşmaya giderken; Amerikalılar Anadolu'ya da açılıyorlardı. Ruslar, İngilizler ve Almanlar, daha çok konsolosluklar aracılığıyla Kürdistan'a ve Ermenistan'a açılmışlardı. Amerikalılar 1886'da Sivas, 1896'da Erzurum, 1901'de Harput Konsolosluklarını açıyordu.

Haydaroğlu'nun deyişiyle; "yabancı devletler okullarını yoğunlaştırdıkları bölgelerde birer de Konsolosluk açmayı (özellikle Amerikalılar) ve onların da desteğinden yararlanmayı düşünmüşlerdir. Okul-Konsolosluk işbirliğinin faydasını da daima görmüşlerdir" (3)

Bu örgütlenme alanı ve yapılan çalışmalar gösteriyor ki, Protestan misyonerlerin hedef kitlesi yalnız Ermeniler değil, dinsel azınlık olarak Asuriler, Kızılbaşlar, Yezidiler ve alt tabaka insanlarıdır aynı zamanda. Çünkü misyonerlerin Diyarbekir, Antep, Sivas, Harput, Merzifon ve Dersim'in yanı sıra Malatya ve Maraş/Elbistan gibi Kızılbaş-Kürt yoğunluklu bölgelerde de çalışma yaptıklarını görüyoruz.(4)

Başka bir söyleyişle, Amerikalı Protestan misyonerlein faaliyetleri daha çok Osmanlı İmparatorluğu'nun doğu vilayetleri üzerinde yoğunlaşıyordu ki, bölgedeki en büyük Hıristiyan azınlık olan Ermeniler ve Kızılbaş Kürtler arasında etkili oluyordu.

Bu çaışmaların, bir bütün olarak Kızılbaşlar, özellikle de Kızılbaş Kürtler arasında ilgi uyandırmasının ve taban bulmasının kuşkusuz birçok nedenleri vardı. Herşeyden önce Osmanlı Sarayı ve İslami irade, hiç bir zaman Kızılbaş ve Rafizileri "Müslüman" olarak görmediği gibi, onları "kitap sahibi kafirler"den daha tehlikeli ve sakıncalı buluyordu. Yavuz döneminde 50 bini aşkın Alevinin katliamıyla sonuçlanan Çaldıran Savaşı öncesinde verilen fetvalarla, sonradan tekrarlanan fetvalar bunun en çarpıcı kanıtlarıdır.(5)

Osmanlılar Anadolu'yu 20.yüzyıl da keşf ediyor

19.Yüz yılla gelindiğinde bu dinsel çelişkilere milliyetçilik faktörleri de eklenmişti. Bu nedenle tümüyle sahipsiz kalan Kızılbaş Kürtler Batılı misyonerlerin ve gezginlerin bölgeye gelmesiyle yeni bir dünya ile tanışıyor ve önlerinde yeni bir pencere açılıyordu. Bu nedenle Kaiser'in şu görüşlerine katılmamak mümkün değil:

"19. yüzyıl ortalarında, ABCFM üyeleri Anadolu'daki ayrı mezheplere mensup kişilerin dünyasına giren ilk yabancılardı. Protestanlık bu insanların çoğuna, ayrımdan ve geri plana atılmadan kurtulmanın bir yolu gibi görünmüştü. Yönetim 1860'larda düzenli misyoner faaliyetlerini yasakalmasından sonra da Protestanlık, pekçok Alevi'nin daha modern ve laik olan kimliklerini arayışlarının başlatıcısı oldu. Bu insanlar, sosyal ve bilimsel gelişime inanıyorlardı ve kendilerini tutucu dedelerin dini öğretilerinden uzak tutuyorlardı."(6)

Amerikalı misyonerlerin, 1908'den sonra görünür hale gelen Alevi yenilenme hareketinde de önemli role sahip olduğunu vurgulayan yazar; Protestanlığın, Anadolu'nun taşra kısmını akılcı laiklikle tanıştırdığını, üstelik bunu Alevi toplumunun geleneksel inançlarını zedelemeden yaptığını da kaydediyor.

Gerçekten de, o döneme kadar Osmanlı yönetimince horlanan veya yoksanan bu kesimler; ayaklarına kadar gidip kendilerini sahiplenen misyonerler yoluyla adeta yeniden bir kimlik-kişilik kazanıyorlardı. Alevilik ve Kürtler konulu çalışmamızda yer verdiğimiz 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başlarına ait 60 dolayında gezi raporu ve inceleme/ araştırma da gösteriyor ki; Batılı misyoner ve gezginler bu kesimlere hem daha önce ulaşmış, hem de onları Osmanlı yöneticilerinden çok daha iyi tanımaktadırlar. Bu nedenle Uygur Kocabaşoğulu'nun şu sözleri bir geçeği yansıtmaktadır:

" Osmanlı entellektüelleri Anadolu'yu daha 20. yüzyılın başlarında tanımaya başlamışken, Amerikalı misyonerler burayı çok iyi tanıyorlardı. Ve bu yüzden de buradaki değişik etnik grupların beklentilerini, davranışlarını, toplumsal değerlerini ve geleneklerini Osmanlı yöneticilerinden daha iyi billiyorlardı." (7)

Protestan Misyoner-Kızılbaş Alevi Kürt Etkileşimi

Bugün Alevi-Kürtler'in toplumsal tarihi açısından büyük öneme sahip misyoner raporlarıyla gezgin araştırmalarının ve gizli belgelerin ortaya koyduğu bir gerçek var. Yukarda vurguladığımız tarihsel-toplumsal nedenlerle, Aleviler ile yerli Hıristiyanlar'ın ilişkileri, her zaman Aleviler'le Sünniler'in ilişkilerinden daha samimi olmuştur. Çünkü bu iki kesim de, kendilerini egemen din karşısında "öteki" olarak görüyordu. Bu gerçekliği, misyoner raporlarında gördüğümüz gibi Türk Devletinin gizli belgelerinde de görüyoruz.

Herşeyden önce Alevilik, Müslümanlık'la Hıristiynalık arasında bir köprü görevi görüyordu. Bu nedenle, Hıristiyanlığın temel değerleri ve ibadet biçimi yadırganmıyordu. Üstelik aralarında inanç kaynakları ve ritüellerden başlayarak birçok ortak payda vardı. Bu nedenle Kızılbaş/ Aleviler'in, Protestan misyonerleri kabullenmeleri ve onlarla diyaloğa girmeleri hiç de zor olmadı: "1850'lerin Protestan misyonerleri büyük ihtimalle Kızılbaş topluluğuna girebilen ilk kişilerdi ve yine büyük ihtimalle Alevi olmadığı halde Aleviler'in (Cem) isimli gizli toplantılarına kabul edilen ilk kişilerdi. Misyonerler, bu insanların misafirperverlikleri ve Cem sırasında gösterdikleri samimiyetten oldukça etkilenmişlerdi. Kızılbaşların kendileriyle aynı inanca sahip olduklarını söylemeleri ve onlara İncil okurken eşlik etmeleri misyonerleri şaşırtmıştı."

Şunu hemen belirtelim ki, 1810 yılında Boston'da kurulan Amerikan misyonerlik örgütü (ABCFM), daha 1819 yılında Osmanlı topraklarını programına almış ve giderek artan bir ilgiyle misyonerlerini bu bölgelere göndermişti. Misyonerler, Islahat Fermanı'nın ilanından sonra çalışmalarını daha da hızlandırmışlardı.

Bölgeyle ilgili misyoner çalışmaları bu tarihlerden sonra yoğunlaşmakla birlikte, kuşkusuz Amerikalı ve Batılı misyonerlerle gezginlerin bu coğrafyaya ilişkin gezi ve inceleme notları daha öncelere dayanıyor. Sözgelimi C.H. Wheeler, 1814'te New York'ta yayımladığı Ten Years on the Euphrater (Fıratl Boylarında On Yıl) adlı eserinde; Fırat boylarındaki halklardan Kızılbaş Kürtler ve Yezidiler üzerinde dururken, "Hıristiyanlığın misyonerleri olan bizler" ibaresini kullanmaktadır. Alevilik ve Kürtler çalışmamızda ilk belge olarak verdiğimiz bu eserin ilgili bölümünde Kızılbaş Kürtler'den söz edilirken şöyle denmektedir:

"(Kızılbaş) Kürtler'in hiç değilse büyük çoğunluğu sadece sözde Müslüman'dır. Aralarında dinsel törenler ve ayinler düzenlerler. Şimdiye kadar pek az bilinmekle birlikte bu törenler Müslümanlık, Hıristiyanlık ve Putperestliğin garip bir karışımını içerir görpnmektedir. Kürtler'in çoğunluğu Müslümanlık dinine bağlıdırlar. Diğer kol Kızılbaşlar'ın, kendilerine has inançları vardır. Genellikle Türkler'den koktuklarından gerçek inançlarını gizlemeye çalışırlar. Aralarındaki garip öğretilerden bir, içlerinden ibrisinde (Kutsal Ruh)un bulunduğudur. Bu kişi (Dede) olarak adlandırılır. Kendisine büyük saygı gösterilir. Hepsi değilse bile Kızılbaşlar'ın bazıları Panteisttir (Tanrı'yı evrenle özdeşleştiren felsefe MB). Çarmıha gerilen İsa'yı da dualarında anarlar. Biz yine de onların İsa'yı kabul ettkileri için çok fazla umutlanmamalıyız. Çünkü onlar, İsa ve Muhammed gibi diğer insanları, hayvanları, ağaçları, kayaları da kutsal kabul ediyorlar. Tüm varlıklar onlar için Tanrı'dır".(9)

SÜRECEK
[SIZE=1][I]
KAYNAKLAR:

1- Osman Köker: "Ermeni Alfabeli Kürtçe İncil", Öz-Po., 4.2.2003

2- Yrd. Doç. Dr. İlknur Polat Haydaroğlu: Osmanlı İmparatorluğun'nda Yabancı Okullar, Kültür Bak. yay. Ank. 1990

3- Age, s.202

4- Mehmet Bayrak: Alevilik ve Kürtler, Özge yay. Ank.1997

5- Age, s 170 ve devamı

6- Hans-Lukas Kieser: "Müslüman Öğretisine Aykırılık ve Protestan İdeali/ Osmanlı Anadolusu'nda Aleviler İle Misyonerler Arasındaki Etkileşim", Munzur der. Sayı:13/ 2003, s.18

7- Uygur Kocabaşoğlu: Kendi Belgeleriyle Anadolu'daki Amerika/ 19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Misyoner Okulları, Arba yay. İst.1989, s. 220

8- H-L. Kieser: Agy, s.8

9- M. Bayrak: Age, s.272[/I][/FONT]

Bakınız: (süt, ortadoğu, ırak, dünya, din, aşk, nil, yol, insan, akıl, hedef, kültür, dil, müslüman, özel, isim, kazâ, mezheb, bu ne, acı, misyonerler, kızılbaş)

Top