ihya.org

temkin vakti

İslâm'da namaz, oruç, iftar ve imsak gibi ibadet vakitlerinin tayin ve tespiti başlıca şu iki kaynağa dayanmaktadır.

Bunlardan biri büyük İslâm âlimlerinin (müctehidlerinin) izah ve tespitleridir. Diğeri ise, astronomi ilmine göre yapılan ölçüm ve hesapların neticesidir.

Amelde hak dört mezhep, (Hanefî, Şâfî, Mâlikî ve Hanbeli) imamları konu hakkında yapılması gereken bütün araştırmaları ve çalışmaları yapmış, ictihadlarını ortaya koymuş ve meseleleri en güzel şekilde çözümlemişlerdir.

O kadar muhkem kaziyelere dayanarak çözümlemişlerdir ki, İslâm'ın birinci asrından bu yana (ehl-i sünnet ve'l-cemaat mezhebine) mensup hiç bir din bilgini veya dini temsil eden makam sahibi bu ictihadlar hakkında tek söz söylememiş ve bu hükme göre amel edegelmişlerdir.

Astronomi ilmine gelince;

Müctehidlerin dayandıkları ölçüm ve hesap usulleri ile, bugünkü usül arasında hiçbir değişiklik yoktur. Ancak ölçüm ve hesaplarda o gün kullanılan araçlar ile günümüzde kullanılan modern araçlar arasında teknik üstünlük farkı vardır ki, bu fark da müctehidlerin ilmî kanaatları ile tıpa tıp mutabıktır.

İmsakiyemize kaynak teşkil eden Fazilet Takvim'ini hazırlayan muhterem din alimlerinin, hesap uzmanlarının, en yeni elektronik makinalarla yaptığı hesaplarla da hep bu vakitler bulunmuştur.

İMSAKİYELERİMİZDEKİ NAMAZ VE İMSAK VAKİTLERİ HAKKINDA AÇIKLAMALAR

İmsakiyelerimiz Fazilet Takvimi esas alınarak hazırlanmış, Fazilet Takvimlerindeki namaz vakitlerinin hesabı ise; İmam-I Azam, İmameyn (İmam Ebû Yusuf ve İmam Muhammed) ve Eimme-i Selâse( İmam Şafii, İmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel Rahmetullâhi aleyhim)'nin ictihatlarına ve Hey'et (Astronomi) ilmi esaslarına uyularak yapılmıştır. Yatsı vakti için güneşin -17 derece ufkun altına indiği, imsak vakti için de -19 derece ufka yaklaştığı anlar hesaba esas alınmıştır. Ayrıca, beldenin arz üzerindeki yayılma durumu ile irtifâ (yükseklik) farklılıkları da nazar-ı dikkate alınarak lüzumlu temkinler vakitlere ilave edilmiş veya çıkarılmıştır.

Tatbik edilmiş bulunan bu temkinlere göre;

Öğle, ikindi ve yatsı namazı vakitlerine 10'ar dakika, Akşam namazı vaktine 7 dakika ilave edilmiş; imsaktan 10dakika, güneşin doğuşundan da 5 dakika çıkarılmıştır.

Namaz ve oruç vakitlerinin (bilhassa imsak ve yatsı vaktinin) giriş ve çıkış zamanlarını, bir beldenin arz üzerindeki yayılma durumu ve irtifâ farklılıkları sebebiyle, çok keskin şekilde tesbit etmek mümkün olmamaktadır. Bu sebeple, İslâm âlimleri namaz vakitlerinin hakiki değerlerini koruyabilmek için bazı tedbirler almışlardır. Bu tedbirler ?hata sınırı? denilen bir değer içinde mütaala edilmektedir. Namaz ve oruç vakitlerinin hakiki değerlerini koruyabilmek için, bu vakitlere, ayrı ayrı zamanlar ilave edilmiş veya çıkarılmıştır. İşte bu ilave edilen veya çıkarılan zaman miktarlarına temkin (ihtiyat, tedbir) denilmektedir.

İmsakiyeler Arasındaki Farklılıkların Sebebi:

Memleketimizde çeşitli firmalar tarafından takvimler hazırlanmakta ve imsâkiyeler dağıtılmaktadır. Bu takvim ve imsâkiyelerdeki namaz ve imsâk vakitleri ise, maalesef iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bazıları, senelerdir kullanılmakta olan ve Ehl-I Sünnet ve'l-Cemaat kıstaslarına göre doğruluğunda en küçük bir şüphe ve tereddüt bulunmayan kriterleri esas almakta; bazıları da, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 1983'ten sonraki hesaplamalarına göre hareket etmektedirler.

Vakit; namazın edâsı için şart, vücûbu içinde sebeptir ve bu hususta namazla oruç müşterektirler. Gerek namaz ve gerekse oruca zamanında başlanmaz ve zamanında bitirilmezse, bu ibadetlerin boşa gitme tehlikesi vardır. Bu sebeple vaktin doğru tesbit ve tâyini hususu çok mühimdir.

1983 yılına kadar memleketimizde neşrolunan bütün takvimlerin namaz ve imsak vakitleri aynı idi. Fakat 1983'ten itibaren Din İşleri Yüksek Kurulu'nun 21.01.1982 tarih ve 6 sayılı kararı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, asırlardan beri ülkemizde kullanılagelmekte olan ve zamanın âlim, fakih ve râsıdları ile mü'minlerin emîrleri tarafından tasvip edilmiş bulunan derecelerde değişikliğe gitmiş, temkin vakitlerini de kaldırmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, ortaya iki farklı vakit cedveli çıkmıştır. Bununla beraber, 1983 tarihinden önceki takvimlerin yanlış olmadığını ?Diyanet İşleri Başkanlığı dahil- herkes kabul etmektedir. Bu hususta bir ihtilaf bahis mevzu değildir. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 30 mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı müftülüklre gönderdiği tamimde şöyle deniliyor:

?1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir.?

Ancak bu tamimde göz ardı edilen bir husus var ki onu bizim görmezlikten gelmemiz mümkün değildir. Zira yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, mesele, sadece temkin meselesi olmaktan çıkmış, derecelerde de değişikliğe gidilmiştir. O bakımdan ibâdetler tehlikeye girmektedir. Bilhassa yatsı ve imsak vakitlerinde, telafisi kabil olmayacak derecede farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bırakınız derceyle oynamayı, sadece temkini kaldırmka bile mahzurdan uzak değildir. Bir namaz vakti hesaplanırken, hesabı yapılan beldenin arazi durumu; yani yükseklik-alçaklık, doğu-batı, kuzey-güney genişliği gibi hususların nazar-ı dikkate alınması lazımdır.

Ayrıca vakte tesir edecek atmosfer şartlarının da en anormal hâli göz önünde bulundurularak vakti emniyet altına almak gerekir. Buna da vaktin temkini denir. Temkin, ibadet vaktinin emniyeti bakımından kullanılması zarûridir. Temkinsiz yapılan hesapların isabetli olmayacağı muhakkaktır. Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Kerim'de imsakı tarif ederken,?? Fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye (yani Fecr-i Sâdıka) kadar yiyin için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun? Bunlar Allâh'ın sınırlarıdır, sakın ona yaklaşmayın.? (S. Bakara, 187) buyurmaktadır. Sınıra yaklaşmamak için de, vakitlerin hesaplanmasında mutlaka ?temkin?in kullanılması gerektiği izahtan vârestedir.

Kezâ şunu da ifade etmeliyiz ki; imsakın başlama zamanını anlatan bu âyette geçen siyah iplikle beyaz iplik tabirlerinde, ?istiâre? dediğimiz edebî üslup vardır. Yani bunlar, gerçekten de ipliğin kendisi değil, fecr-i kâziple fecr-i sâdıkın birbirinden ayrılıp seçilebilmesidir. Bunun böyle olduğunu, bizzat sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Adiyy bin Hatem(r.a.)'e anlatmışlardır. Yoksa dînî mes'elelere bigâne bir yazar (!)ın, müstehzi bir üslupla, ?eline iki iplik alacaksın, ufka doğru tutup bakacaksın. Siyah iplikle beyaz iplik ayırt edilir halde aydınlık varsa imsak girmiş diyeceksin?? saçmalığı gibi değildir ! Hoş, edebiyattan-edepten mahrum olan, mecazdan-kinâyeden anlamayan birisinden de, elbette ki başka türlüsü beklenemez.

Bilindiği gibi ibadetleri vaktinde eda etmek şarttır. Vakti girmeden kılınan namaz sahih olmayacağı gibi, vakti çıktıktan sonra kılınan namaz da edâ değil ancak kazâ olur. Oruç da aynen namaz gibidir; imsak vaktinden sonra veya güneş batmadan önce yenilip içilirse, oruç sahih olmaz, kazâ edilmesi gerekir.

Velhâsıl, 1983'ten sonraki Diyanet takvimleri ile ona göre hazırlanan diğer takvimlerde,imsak vakti 10-15 dakika geciktirilmekte ve oruç tehlikeye sokulmaktadır. Orucun sıhhati için, tedbirli ve temkinli hareket edip, bu takvimlerin imsak vaktinden 10-15 dakika önce yiyip içmeyi kesmek lâzımdır.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu'nun mezkur kararına uymanın son terece tehlikeli ve o nisbette de manevi bakımdan mes'uliyetli olduğuna inanmaktayız. Bu mes'uliyetten kurtulmak için imsakiyelerimizde 1982 ve daha evvelki yıllarda Türkiye'de yayınlanan ? Diyanet Takvimi de dâhil- bütün takvimlerde gösterilen ve asırlardan beri kullanıla gelmekte olan temkinli vakitler kullanılmaktadır.

Binaenaleyh, imsakiyelerimizde yer alan namaz vakitleri ve orucun başlangıcı olan imsak vakitleri ile aynen amel etmekle, temkinsiz vakitlerin sebep olduğu dinî bütün mahzurlar ortadan kaldırılmış olmaktadır.

Bakınız: (peygamber, ırak, din, aşk, allâhü teâlâ, sevgi, nil, dil, cenâb-ı hakk, inci, sünnet, peygamber efendimiz (s.a.v), namaz, ecel, kazâ, mezheb, ictihad)

Top