ihya.org

ebûbekir efendi

[I]"Halife oyunu"ndan Halife himayesine, Güney Afrika Müslümanları...[/I]

[B][COLOR=orange]Ümit Burnu'ndaki "umut": [/COLOR]
[COLOR=red][SIZE=5]Ebûbekir Efendi[/FONT][/COLOR][/B]

[I]"Biz aşağıda imzası bulunan imamlar, hacılar ve din görevlileri; Ümit Burnu'na, Müslümanlığı doğru ve Kur'an'a, sünnete uygun bir şekilde öğretecek İslâm âlimi gönderdiğiniz için zat-ı şâhânelerinize teşekkürlerimizi bildiririz. Müslümanlığı öğrenmek için uzun süredir bir İslâm âlimine ihtiyaç duyuyorduk. Bu zatın bize Kur'an'ı ve sünneti doğru bir şekilde öğretmesinden dolayı size minnettarız"[/I]

[U][I]Ahmet Uçar [/I][/U]

Ümit Burnu'nda 1805'te başlayan İngiliz hakimiyeti sırasında Güney Afrika Müslümanları biraz daha dinî serbestiyet kazanmışlar; ilk resmi okullarına ve camilerine kavuşmuşlardı. Buna rağmen zaman zaman İngiliz yönetimi ile Müslümanlar arasında, özellikle dini anlayış sebebiyle gerginliklerin yaşandığı da bir gerçekti.

Sözgelimi 1840'ta sarılık hastalığına yakalanan Müslümanların hastaneye yatırılmasına ve bu hastalıktan ölenlerin kefenle defnedilmesine izin verilmeyerek tabut zorunluluğu getirilmişti. Ayrıca başka hastalıklardan dolayı hastahaneye kabul edilenlere, İslami kurallara göre haram olan yiyecekler verilmiş, helâl olan yiyecekleri hastahaneye getirmeleri yasaklanmıştı.

[B]Gürültülü oyun: "Halife"[/B]

Bir başka çatışma da 1856'da ortaya çıkmıştı. Aslında bu çatışmanın temeli daha önceki yıllara dayanıyordu. Güneydoğu Asya'dan sürgün olarak getirilen Ümit Burnu Müslümanları "halife" adı verilen geleneksel bir oyunu, birkaç yıldır senenin belli bir gününde oynuyorlardı.

Ancak oyunun tarzı gereği yapılan işaretler ve gürültüler, beyazları ve zencileri rahatsız etmekte, oyunun oynandığı mahallede başlayan çatışma tüm şehri etkilemekteydi. Cape Town'daki İslam alimleri de oyunun dini bir emir olmadığını beyan edince, birkaç yıldır Cape Town'da hakimlik yapan Roubaix, oyunu yasaklamıştı. Bu durum bazı Müslümanların tepkisine sebep olduysa da özellikle Müslümanlarla, beyazlar ve zenciler arasındaki çatışmaları önlemişti. Ayrıca Müslümanların dini vazifelerini serbestçe edâ edebilmeleri için gayret gösteren Roubaix'nin bu hareketi Müslümanların takdirini kazanmıştı.

[B]"Hoca istiyoruz"[/B]

Roubaix'e teşekkür eden Ümit Burnu Müslümanları, İngiltere Kraliçesi'ne mürâcaat edip, 13 bin nüfusa ve bir emlaka sahip olan Cape Town Müslümanları olarak, Roubaix'in kendilerine ve İslamiyet'e olan hürmet ve alakasından, Osmanlı Sultanı'nın ve İslâm Halifesi'nin de haberdar edilmesini istemişler ve konu ile ilgili mahalli basında çıkan haberleri göndermişlerdir.

Daha sonra, İngiliz yönetiminin yönlendirmesi ile 29 Kanûn-i Evvel 1857'de Ümit Burnu'nda mukîm İmam Muhammed Emin ibn İmam Ahmed, Osmanlı Devleti'nin Londra Sefîri Kostaki Bey'e aynı konuda ve İngiltere'nin bölge Müslümanlarına sağladığı serbestiyetle ilgili müracaatta bulunmuştur.

İmam Ahmed bu müracaatında, geçen Eylül'ün 25'inde Ümit Burnu'ndaki İngiliz Genel Valisi George Grey vasıtasıyla İngiltere Kraliçesi'ne bildirdiği gibi, "Din-i Muhammedî"ye hürmet edip, Cape Town şehrinde bulunan "ahalî-yi kesire-i müslimenin" dinlerini yaşayabilmeleri için gayret gösteren Mösyö Roubaix'nin bu yardımlarını da sefîrin dikkatine sunmuştu.

Ayrıca kendilerinin, Mösyö Roubaix'e teşekkür etmek üzere bir yazı takımı hediye ettikleri, fakat Roubaix'nin hakimliği (resmi görevi) sebebiyle bu hediyeyi kabul edemediğini anlatarak; Sefîr Kostaki'den, Mösyö Roubaix'yle ilgili Güney Afrika Müslümanları'nın duygu ve düşüncelerini Osmanlı yönetimine aktarmasını ve Roubaix'e, İslâm'a olan hürmet ve riayetine karşılık, müstahak olduğu nişanın verilmesine vesile olmasını istemişlerdi. Türkiye ile İngiltere arasındaki olumlu ticari ve siyasi ilişkiler sebebiyle bu isteklerinin kabul edileceğini umduklarınıda ilave etmişlerdi.

Ayrıca Arapça'ya aşina oldukları ve konuştukları halde, daha çok Malayi lisanı kullandıkları için Arapça yazmayıp, İngilizce yazdıklarını ifade ederek; Aziz ve Halife adı verilen ve yasaklanan oyunun, şekli ile ilgili bilgi gönderdiklerini de kaydetmişlerdi.

[B]Mösyö Roubaix'nin hizmetleri[/B]

Bunun üzerine Bâbîalî, Mösyö Roubaix'nin kimliğini Londra Sefareti vasıtası ile araştırmıştı. Yapılan bu araştırma sonunda Mösyö Roubaix'in ortaya çıkan problemleri çözdüğü için Ümit Burnu Kanunlar Meclisi ve mahalli basının övgüsüne mazhar olduğu, İngiltere Kraliçesi'nin de onun başarılarından haberdar ve memnun olduğu ortaya çıkmıştı. Bu netice üzerine Osmanlı yönetimi tarafından Mösyö Roubaix'e, Paris'te yaptırılmış 1.000 lira değerinde bir kutu ve teşekkür yazısı gönderilmişti.

Aslında bir Mecîdî nişanı da verilmek istenmiş, ancak İngiltere tebasının savaşta başarı kazanmadıkça, kazansa bile Kraliçe'nin özel izni olmadıkça, başka bir devletin nişânı ile taltif edilemeyeceklerinden dolayı bundan daha sonra vazgeçilmişti. Bâbialî bu hediyeyi İngiltere'nin İstanbul Büyükelçisi vasıtasıyla, İngiliz Sömürge Valisi Sir George Grey'e göndermişti.

Ancak, Boer Savaşı sebebiyle bu hediye Mösyö Roubaix'e ulaşamamış; böyle olunca Osmanlı yönetimi tarafından Roubaix'e, aynı yıllarda yine 1.000 lira değerinde yeni bir kutu gönderilmişti. Takriben 7-8 yüz adet pırlantanın kullanıldığı, İstanbul ve Boğaziçi manzaralı, kapağının üzeri çiçek motifli altın kutuyu, Vali Grey"Müslüman halkın dini serbestliği" hakkındaki gayretleri sebebiyle, Osmanlı yönetimi adına Mösyö Roubaix'e vermişti.

Osmanlı yönetiminin Mösyö Roubaix'e olan ilgisi daha sonra da sürmüş, 18 Şubat 1861'de Londra'daki Osmanlı Sefareti aracılığıyla Roubaix'e, Türkiye'nin Cape Town Konsolosu olduğu bildirilmişti. 1856'da memur (hakim) olduğu için Müslümanların hediyesini reddeden Roubaix, Konsolos olur olmaz hakimlik görevini de bırakmıştı.

Görev Roubaix'e Londra'da tevdi edilmiş ve bu durum İngiliz gazetelerinde haber olarak da yer almıştı. Roubaix'nin daha sonra verdiği bilgiye göre, Osmanlı hükûmetinin kendisine verdiği hediye kutu, Ümit Burnu Müslümanları yanında, bölgedeki İngiliz Sömürge yönetimi ve mahalli basının da, "kıymet ve tezyinatı" bakımından dikkatlerini çekmiş, bu konu Cape Town'da günlerce konuşulmuştu.

[B]Hac'daki gerçek[/B]

Güney Afrika Müslümanları, özellikle Hollandalılar'ın baskı yaptığı dönemde, kitabî bilgilerden uzak, sözlü ve fiilî tatbikâtlarla İslam'ı yaşamaya çalışmışlar, bu sebeple de aralarında farklı anlayış ve gruplaşmalar ortaya çıkmıştır.

Özellikle hac için Hicaz'a gidenlerin, kendi yaşadıkları İslâm'ın, "ehl-i sünnet" inancına uygun olmadığını görerek, hac dönüşü gördükleri ve öğrendikleri yeni anlayışa uygun bir şekilde ibadet etmeleri ve davranmaları; bid'atler içinde kendini kaybetmiş, birçok hurafeyi İslâm'a sokarak dinin kuralları haline getirmiş sözde alimleri rahatsız etmişti. Buna cami imamlığı ve cemaat liderliğini kaybetme riski gibi kişisel çıkarlar da eklenince, Güney Afrika Müslümanları arasında sert tartışmalar; başta Tarief ve Abdülmecid yanlıları olmak üzere gruplaşmalar; yer yer de çatışmalar görülmeye başlamıştı.

[B]Sömürge valisinin aracılığı[/B]

Bu durum önceleri sömürgeci güç olarak İngiltere'nin işine gelse de, toplumsal huzurun sürekli iç çatışmalarla bozulması zamanla İngilizler'i rahatsız etmeye başlamıştı. İngiliz Sömürge yönetiminin de teşviki ile 16 Nisan 1862'de Ümit Burnu Müslümanları, Cape Town'daki İngiliz Sömürge Valisi'ne müracaat ederek, önce kendilerine bahşettiği "dinî hürriyet" için teşekkür ettikten sonra; "dinî kitaplarının Cava diliyle yazılı olduğunu, fakat kendilerinin bu lisanı unuttukları için bu kitapları okuyamadıklarını, bu sebeple kendilerine İslam'ı öğretmek ve anlatmak üzere İslam dünyasından, özellikle de Hilâfet merkezi olan İstanbul'dan bir muallim getirtilmesini" talep etmişlerdi.

Vali de onlara hak vererek, durumlarını Kraliçe'ye, Kraliçe de Londra'daki Osmanlı Büyükelçisi Kostaki Musturus Paşa vasıtasıyla İstanbul'a bildirmişti. Yine İngiltere'nin teşviki ile Ümit Burnu Müslümanları, hem Sultan Abdülaziz''n cülusunu tebrik etmek, hem de isteklerini doğrudan İslâm Halifesi'ne bildirmek için aracısız olarak İstanbul'a bir de ariza göndermişlerdi.

[B]Canlı kitap [/B]

Bu arîza ile, din aliminden daha ziyade, "zamanla mezhep konusunda bazı ihtilaflara düştüklerinden, dini işlerde kendilerine delil ve rehber olabilecek fıkıh ve akâide dair gerekli bazı kitapların İstanbul'dan Ümit Burnu'na gönderilmesini" istemişlerdi.

Sultan Abdülaziz'in isteği üzerine durumu görüşen Heyet-i Vükelâ, kitap gönderme yerine "dinî hüküm ve akideleri Ümit Burnu Müslümanları'na öğretecek ve anlatacak, aralarında olan görüş ayrılığını ve tartışmaları giderecek muktedir alimlerden bir zatın münasip miktar harcırahla Güney Afrika'ya gönderilmesini" kararlaştırmış, durumu da Padişah'a arz etmişlerdi. Sultan Abdülaziz de Müslümanlar'ın halifesi ve koruyucusu olarak, gereğinin yapılması için bu kararı Meclis-i Vâlâyı Ahkâm-ı Adliye'ye sevk etmişti.

Bu karar üzerine Babıâlî, Güney Afrika'ya gönderecek alim aramaya başlamıştı. Hariciye Nazırı Âli Paşa'nın isteği üzerine, Ahmed Cevdet Paşa tarafından yapılan araştırma sonucu, bu işe uygun alim olarak Şehrizor ulemasından Ebûbekir Efendi bulunmuştu.

Arşiv vesikalarına göre, "gönderilecek zatın Arapça bilmesi ve mahalli adetlere uyum sağlaması gerekeceği" düşüncesiyle Meclis-i Vâlâ, Ebûbekir Efendi'yi mülâkattan geçirmiş; bilgi ve ufkunun genişliği; "metânet-i ilmiyye ve fetânet-i fıtriyesi matlûba muvafık olarak" kendisinin de bu vaz ifeyi kabul etmesiyle, onun Ümit Burnu'na gönderilmesi kararlaştırılmıştı.

Alınan karar gereği Ebûbekir Efendi'ye Londra'ya kadar harcırah olarak 7.500 kuruş verilmesi, Londra'da ve oradan Ümit Burnu'na kadar olan yol masraflarının ise Hazine tarafından ödenmek şartıyla Londra'daki Osmanlı Sefâret'ince karşılanması kararlaştırılmıştı. Ayrıca Ebûbekir Efendi'ye Ümit Burnu'nda aylık 25 lira verilecek ve bu maaş her ay aksatılmadan gönderilecekti.

Meclis-i Vâlâ'nın 17 Mayıs 1862'de aldığı bu karar, 26 Mayıs 1862'de Sultan Abdülaziz tarafından da onaylanmıştı.

[B]Kraliçe Viktorya'nın aradığı İslâm âlimi[/B]

Ebûbekir Efendi'nin kimliği ile ilgili ilk açıklayıcı bilgileri, oğlu Ömer Celâleddin Efendi'ye dayanarak 1960'larda Hollandalı Oryantalist A. Von Selms vermiştir.

Ömer Celâleddin Efendi'nin Selms'e verdiği aile şeceresine göre Ebûbekir Efendi; Molla Mustafa, Mevlâna Pir Süleyman, Mevlâna Emir Muhammed, Mevlâna Abdullah, Zeyd, Mürşid-i Kâmil İzzeddin Muhammed (K.S.), Emir Abdullah, Zeyneddin Molla Ahmed ve Fatih, Kureyşî ve meşhur bir zat olan Ebû Nasr Emir Süleyman'ın oğlu Seyyid Ebû Muhsin Osman Hamid'in soyundan geliyor. Ebûbekir Efendi de birçok Kürt ailesi gibi kendi soyunu Araplar'a (Hz. Peygamberimize) bağlama geleneğini sürdürmüş ve kendisini Hasnavi'ye nispetetmiştir.

Hollandalı Oryantalist Selm, Hasnavi'nin muhtemelen Urmiye Gölü'nün 120 mil güneyinde ve Şehrizor ovasında bir köy adından geldiğini belirterek, şecerede adı geçen şahsiyetler ile ilgili bilgilerin değerlendirilmesini Kürt tarihi mütehassıslarına bırakmıştır.

O dönem Kürt âlimleri üzerindeki vukûfiyeti ile tanınan bir başka Hollandalı şarkiyatçı Martin Von Bruinessen ise, Hasnavi'nin, Erbil'in doğusunda Hoşnav aşiretinden geldiğini; Ebûbekir Efendi'nin "Molla" ve "Mevlânâ" lakabı taşıdıkları için ulemâ olan ceddi ile ilgili bilgilere, Kürt alimlerine ait biyografik kitaplarda rastlandığını belirtmektedir.

Onun verdiği bilgilere göre, Ebûbekir Efendi'nin ilk dedelerinden Gazi Emir Süleyman Bey İbn Kuli Bey'in, 16. yüzyılın ikinci yarısında Soran'da hüküm süren ve Şerefname'de, doğudaki Şiî komşuları ile yaptığı mücadele ile tanınan Kürt Beyi olması muhtemeldir. Çünkü tüm Soran hanedanları, diğer Kürt hanedanlarından farklı olarak, Ebûbekir Efendi'nin dedeleri gibi "Emir" lakabı kullanmışlardır. Ayrıca Ebûbekir Efendi'nin "El-Emcedî" olan lakabı da tartışmalıdır.

Oryantalist Kahler bunun Kürdistan'da bir köy adı olduğuna dikkat çekerken; Bruinessen, böyle bir köy adının kendisine tanıdık gelmediğini ileri sürmektedir.

Oğlu Ömer Celâleddin Efendi'nin verdiği bilgilere göre, babası önce Şehrizor'da dedelerinden Emir Süleyman'ın yaptırdığı medresede okumuş, babasının vefatından sonra tahsilini İstanbul'da sürdürmüştür. Beş yıl ailesinden uzak kalan, hattâ onlarla haberleşmeyi bile keserek kendini ilme ver en Ebûbekir Efendi'den haber alamayan annesi, oğlunu görmek için İstanbul'a gelmiş, ancak Ebûbekir Efendi'yi bulamamıştır.

Çünkü Ebûbekir Efendi tahsilinin son devresini tamamlamak ve uygulamada bulunmak üzere Bağdat'a gönderilmiştir. Bağdat'a gelen bu fedakâr anne, oğlunun çalışmalarına engel olmamak düşüncesiyle onu gizlice seyrederek hasret gidermeye çalışıp, kendisiyle görüşmeden memleketine geri dönmüştür.

Bu olaydan kısa bir müddet sonra bir bedevi istîlası aileyi Erzurum'a göçe zorlamış; bu acılara dayanamayan annesi Erzurum'da vefat etmiştir. Bundan sonra Ebûbekir Efendi'nin tahsilini bitirdiğini düşünen erkek kardeşi onu Bağdat'tan Erzurum'a getirmiştir.

[B]Kıtlıktan berekete[/B]

1862'de ekin kıtlığı sebebiyle çok sıkıntı çeken kabilesi, durumlarını Sultan'a anlatmak üzere Ebûbekir Efendi'yi İstanbul'a göndermişlerdir.

Bundan sonrasını oğlu Ömer Celâleddin şöyle anlatır: "Babam İstanbul'a Sultan Abdülmecid'in (doğrusu Abdülaziz olacak) sarayına varınca, Başbakan Halil Paşa ve Yaver Osman Paşa giriş merdivenlerinin tepesinde duruyorlarmış. Bu iki zat birbirine şöyle demişler: '-Bak Ebûbekir geliyor! Kendi kabilesi için yardım istiyor. Fakat biz onlara bir şey yapamayız. Ancak biz Kraliçe Viktorya'dan bir mektup aldık. Onun Cape (Kap) müstemlekesindeki Müsl üman teb'ası bazı dini meselelerde büyük ihtilafa düşmüşler ve Kraliçe'den Sultan'a iyi yetişmiş bir alimi Afrika'ya göndermesi için ricada bulunmasını talep ediyorlar. Ebûbekir'i gönderelim.' Böylece babam İngiltere'ye gönderildi..."

Aynı olayı Ebûbekir Efendi'nin torunlarından Ebubekir Rüştü Atalay (Ümitburnulu), amcasının Selms'e anlattığı yıllarda Türk gazeteci Hikmet Feridun Es'e şöyle anlatacaktır: "Hayatı hakikaten cok tuhaftı. Büyük babam Türkiye'den Cape Town'a gönderilen meşhur muallim Ebûbekir Efendi'dir. Kraliçe Viktorya 1862 yılında Sultan Abdülaziz'e müracaat ederek Afrika'ya bir müfti gönderilmesini ister. Zira o esnada, bilhassa Hindistan'dan, Malezya'dan Güney Afrika'ya büyük bir İslâm akını olmuştur. Kraliçe Viktorya da Sultan Abdülaziz'in Londra seyahati esnasında Sultan'la ahbaplığı ilerletmiştir. Abdülaziz, Kraliçe'nin bu arzusu üzerine ilmine, ahlâkına ve karakterine itimat ettiği Ebûbekir Efendi'yi Afrika'ya gönderir."

Her iki bilgi de bazı konularda yer yer abartılarına rağmen Ebûbekir Efendi'nin Ümitburnu Müslümanları'nın talebi, İngiltere Kraliçesi'nin aracılığı ve Sultan Abdülaziz'in onayı ile Güney Afrika'ya gönderildiğini yani, daha önce ortaya koyduğumuz arşiv vesikalarını teyid etmektedir.



[I]Not: Bu makalenin yazarı tarafından hazırlanan, Ebûbekir Efendi ve faaliyetleri konusunda daha geniş bir çalışma yakında Tez Yayınları'ndan kitap olarak çıkacaktır.

¥temin eden Selim Argun'a teşekkür ederiz.[/I]

Bakınız: (süt, gazi, lale, peygamber, ırak, sultan, dünya, kabile, ahlâk, din, aşk, yol, vasıta, dil, müslüman, özel, inci, sünnet, peygamber efendimiz (s.a.v), haram, kazâ, mezheb, bu ne, mürşid, acı, ebûbekir efendi, yâve)

Top