ihya.org

imam buhari

[COLOR=red][B]Vefâtı [/B][/COLOR]

Semerkant'ın 72 km.yakınındaki Harteng kasabasında, akrabâları yanında bulunuyordu. Hasedcilerin ve yarı câhillerin, dedikodusundan bıkmıştı. İnsanların bu hâllerinden, kalbi daraldı ve canı sıkıldı. Bir gece; teheccüd namazından sonra, ellerini açıp:''Yâ Rabbi! Yeryüzü bu genişlikle; bize dar oldu. Artık beni de, tarafına al.'' niyâzında bulundu. O ay, orada hastalandı. Son günlerinde, vasiyet etti ki: ''Cesedimi, 3 parça beyaz bez ile kefenleyiniz!'' 870(256h.) yılının, Ramazan Bayramı gecesi vefât etti. Elbisesi çıkarılıncaya kadar, garib bir şekilde terledi. Sonra vasiyeti icâbı, 3 parça bezle kefenlendi. Harteng'de defnolundu. Vefâtından birkaç gün sonra, mübârek kabrinden, misk kokusu tütmeye başladı! Bu hâlgünlerce devam etti. Geceleri ise kabrine, bilezik şeklinde ışık hâlesi iniyordu. Görenler, hayret ettiler! Mezarına hücûm edip, toprağından götürmeye başladılar. Öyle ki kabir, açılacak hâle geldi. O zaman mezarı bekleyecek, bir bekçi tuttular. Fakat halkın hücumu, önlenemedi! Bunun üzerine ağaçlardan, bir engel yaptılar.

İmâm Buhâri hazretleri vefâtında, 62 yaşındaydı. Ebced hesâbına göre doğumu: Sıdk kelimesi(194) vefâtı: Nûr kelimesi(256) bulunur! Necm b. Fadl der ki : ''Rüyâmda Sevgili peygamberimizi gördüm. Arkalarında, İmâm Buhâri hazretleri bulunuyordu! Resûlullah(sallallâhü aleyhi ve sellem)efendimiz bir adım atsalar; o da bir adım atıyordu. Ayağını, Resûl-ü Kibriyânın kaldırdıkları yere koyuyor; onların izinden gidiyordu!'' Ahmed b. Hanbel hazretleri buyurdu ki: ''Horasan bölgesi, onun gibi birisini yetiştirmedi.'' Recâ b. Mürci(rahmetullâ aleyh) ise şöyle dedi: ''İmâm Buhâri hazretleri; Allahü teâlânın yeryüzünde yürüyen âyetlerinden bir âyet idi!''

[I]Cenâb-ı Hak cümlemizi, sevgili peygamberimizin ve o'nun vârisi olan İslâm âlimlerinin yolundan ayırmasın, âmin.[/I]

Bakınız: (peygamber, ramazan, Buhârî, vasiyet, imam buhari, peygamber efendimiz (s.a.v), allâhü teâlâ, sevgi, rüya, yol, kelime, namaz, ecel, rasûl, acı, resûlu`llah)

[B][COLOR=red]İbâdet Ve İhlâsı [/COLOR][/B]

İmâm Buhâri hazretlerinin, ibâdetteki ihlâs ve huşûu çok fazlaydı. O kadar ki namaz kılarken, bir eşek arısı kendisini tam 17 def'a sokmuştu da haberi olmamıştı! Çünkü arının soktuğunu, namazda hissetmiyordu! Kendisine, babasından çok mal kalmıştı. O parayla, talebelerinin nafakasını sağlar ve fukâraya sadaka verirdi. Ayrıca herkese iyilik ederdi. Bununla beraber kendisi çok az yer; günde 2-3 bâdemleiktifa eylerdi! Dört sene hiç yemek yemeyip, sâdece ekmekle idâre etti. Sonra hastalandı. Tabipler dediler ki: ''Bu hastalık, yanlız kuru ekmek yemekle meydana gelmiştir!''Bunun üzerine, tekrar bâdeme başladı. (Bâdem öyle bir gıdâdır ki, 40 gün yanlız et yeseniz hastalanırsınız da; yanlız bâdemle yaşıyabilirsiniz!) Ehl-i takvâ olan babası dedi ki:''Mallarıma; bir dirhem harâm veya şüpheli karıştığını bilmiyorum!'' O sebeple yiyeceklerini, dâima baba malıyla te'min ederdi.

Çok cömert, mürüvvet, ihtiyat ve vera sâhibiydi. Buhâri hazretleri bayram günleri hariç, bütün seneyi oruçlu geçirirdi. Gecenin ilk saatlerinde biraz uyur, sonra kalkıp ilim ve ibâdetle meşgûl olurdu. Şüpheli şeylerden kaçar, bilhassa gıybetten çok çekinirdi. Sık sık şöyle buyururdu: ''İsterim ki Rabbime; hiç gıybet etmeden kavuşayım. Böyle bir hakdan dolayı, kimse beni aramasın!'' Üç günde bir, hatim ederdi. Hatmi sonunda herkese duâeder ve:''Kur'ân-ı kerim sonunda, yapılan duâ makbûldür.'' derdi. Rivâyet buyurduğu binlerce, hadis-i şeriften birkaçı şunlardır: ''Her kim rızkının bol olmasını ve ömrünün uzamasını severse. (sıla-i rahm) yapsın!''

''Her iyilik, sadakadır!'' ''Kabrimi ziyâret eden kimseye; şefâatim; vâcib oldu!''

Allahü teâlâ hiçbirimizi sünnet-i seniyyeden ayırmasın âmin!.

[COLOR=red][B]Ömrünün Son Yılları [/B][/COLOR]

Ömrünün son yıllarında, Nişâbûr'a döndü. Onun ilimdeki üstünlüğünü bilenler, etrafından hiç ayrılmadılar. Gördüğü itibar, bazı kimselerin, hasedini kabarttı.Hoş olmayan şeyler söylenmeye başlayınca; Nişâbûr'u terketti. Oradan, Buhârâ'ya geldi. Vâli Halid b. Ahmed kendisine haber gönderip, eserlerini de beraber getirmesini bildirdi. Çünkü: ''Eserlerinizi bizzat, sizin ağzınızdan dinlemek istiyorum.''dedi. Buna cevâben buyurdu ki: ''Ben ilmi; Emir kapılarına (vâliye)götürüp, zelil edemem! İlim isteyen kimse; mescide veya ilim meclislerine buyursun!'' Vâli kızmakla birlikte, bir emir daha verdi: ''Öyleyse! Benim çocuklarıma, özel hadis dersi vermek için, teşrif etsin!'' Buna karşılık, şöyle cevab gönderdi: Bâzı müslümanları, hadis-i şerif dersiden mahrûm edip de; birkaç kişiye özel ders veremem!'' O zaman çok kızan Vâli; derhâl Buhârâ'yı terketmesini istedi. O da Vâliyi, Allahü teâlâ'ya havâle edip, Buhârâ'dan çıktı.

Hazreti İmâm'ın Buhârâdan çıkış haberi üzerine, Semerkantlılar kendisini seve seve da'vet ettiler! O henüz yolda iken, Semerkantlılardan bir kısmının kendisini istediğini; bir kısmının ise gene, hasedcilerin karıştığını öğrendi! Bunun üzerine Semerkant'ın kasabası olan Harteng'e akrabâlarının yanına gitmeyi tercih etti. O henüz Harteng'e vâsıl olmuştu ki; kendisini Buhârâ'dan çıkaran vâli Hâlid, görevinden azledildi. Hattâ, bir merkebe bindirşlerek, şehrin dolaştırılması ve münâdi'nin (tellâl):''Kötü işler yapmanın, sonu budur!'' diye bağırtılması, emredildi. O sırada İmâm Müslim huzurâgelip, ilimdeki üstünlüğünden dolayı; İmâm Buhâri hazretlerini alnından öptü ve: ''Müsâade buyur ki; ayaklarını da öpeyim, Ey üstadların üstâdı! Ey Muhaddislerin Efendisi! sana yanlız, hased edenler düşman olur. Şehâdet ederim ki senin; dünyâda bir eşin yoktur!'' buyurdu.

Bakınız: (Buhârî, kapı, şehadet, dünya, imam buhari, hadis-i şerif, din, allâhü teâlâ, yol, dil, müslüman, özel, şefaat, sünnet, haram, namaz, takvâ, rivâyet, acı, gıybet)

İmâm Buhâri hazretleri(hadis-i şerif râvilerini) çok incelerdi, Dinin emirlerine uymayan,edepleri gözetmeyen veya ahlâkında bir kusûr bulunan kimselerin rivâyetlerini; kitabına yazmadı!''Kütüb-i Sitte''denilen, altı sahih hadis-i şerif kitabının en başta geleni; sahih-i Buhâri'dir.

[B][COLOR=red]Seyâhatleri [/COLOR][/B]

Gittiği ilim merkezleri: Mekke-i mükerreme ve Medine-i mğnevvere başta olmak üzere; Bağdat, Basra, Kûfe, Mısır, Nişâbûr, Belh, Merv, Askalan, Dımaşk(şam), Hums, Rey, kayseriyye ve diğer beldelerdir. Ulaştığı yerlerde, zamanın meşhûr âlimlerini bulur; onlardan hadis-i şerif dinlerdi. Bir arkadaşı şöyle anlatır: Basra'da birlikte, hadis âlimlerini dolaşırdık. Biz yazardık; O yazmazdı hepimiz kendisine, takılır dururduk: 'Bu duyduklarını, unutacaksın!' derdik. Aradan 16 gün geçince, bizlere: 'Artık bana sataşmakta, çok oldunuz!
Yazdıklarınızı getirin de, okuyalım! dedi. Yazdığımız hadislerin, hepsini getirdik. O ise bizim yazdıklarımızın tamamını; ezberden okuyuverdi! O zaman anladık ki, hadis ilminde hiç kimse, onu geçemez!'' ''Annem ve kardeşim Ahmed'le birlikte, Hacca gittik. Hac farizasından sonra anacığım ve kardeşim, Buhârâ'ya döndüler. Ben ise Mekke'de kalıp, hadis-i şerif ve din bilgileri toplamaya başladım. 18 yaşıma girince; sahâbe ve Tâbiin fetvâlarını cem'ettim(topladım). Bir ara, Medine-i münevvereye gittim. Sevgili peygamberimizin kabri şerifi başında ve geceleri ay ışığında; Tarih-i Kebir adlı kitabımı yazdım. Bu kitaptaki her zâtın, ben de bir kıssası (hikâyesi) vardı. Eseri uzatmamak için, hepsini kaydetmedim.

Gerçekten hadis-i şerif râvilerinin hayatları ve hadis ilmindeki durumlarını inceleyen bu eser; kendi sahasında ilk yazılanlar arasındadır . Kitabını yazarken; faydalandığı sahâbe ve Tabiin rivâyetlerini de öğrenmiş oluyordu! ''Hadis-i şerif tahsili için; 2'şer def'a Mısır'A ve Şam'a, 4 def'a Basra'ya gittim. Bağdad ve Kûfe şehirlerine, kaç def'a gittiğimi sayamam!'' demiştir. İmâm Buhâri hazretleri bu seyâhatlerinde; 1.000'den fazla âlimden hadis-i şerif ve diğer ilimleri öğrenmiştir.

Bakınız: (mekke, medine, peygamber, Sahabe, Buhârî, tabiin, imam buhari, ahlâk, hadis-i şerif, kütüb-i sitte, din, aşk, sevgi, nil, akıl, peygamber efendimiz (s.a.v), ecel, rivâyet, acı)

Nişâbûr şehrinde bir âlim, Atâ Keyhârâni'den (rahmetullahi aley) rivâyette bulundu. Fakat Keyhârân'ın, nerede olduğunu bilmiyordu! İmâm Buhari'ye sordu. O da buyurdu ki: ''Keyhârân, Yemen taraflarında bir bölgedir. Atâ Keyhârâni hazretleri ise o hadis-i şerifi falan zâtdan işitmişti!

[COLOR=red][B]Sahih-i Buhâri [/B][/COLOR]

İslÂm âlimleri ittifakla (söz birliğiyle) buyurmuşlar ki: ''Kur'ân-ı kerimden sonra en sahih kitap, sahih-i Buhâri'dir'' İmÂm Muhammed Buhâri hazretlerinin, en büyük ve en meşhûr eseri budur. Gerçekten sahih hadis-i şerifleri toplayan, çok önemli bir eserdir. Bu kitabını, Mescid-i Harâm'da yazdı. Her hadis-i şerifi yazmadan önce; istihâre yapmiştır! Gusl'edip, Kâ'be'de makâmın arkasında, iki rek'at namaz kılardı. Sahih olduğuna kesin şekilde inandığı, hadis-i şerifleri almıştır. Müsveddenin temize çekilmesini ise, Medine-i münevverede; sevgili peygamberimizin mübârek kabirleri ile, minberi arsındaki ''Ravzâ-ı Mutahhara'' mevkiinde yaptı. Bizzat buyurdu ki: ''Câmiü's-sahih'i 600.000 hadis-i şerif arasından seçtim! Her hadis-i şerifikitaba koymadan önce gusl'edip, iki rek'at namaz kıldım. İstihâre edip, sonra yazdım. Bunları yapmadan, hiçbir hadis-i şerif almadım!Sahih'i 16 yılda tamamladım. Kitapta, 7.275 hadis-i şerif mevcuttur. Rumûzu; 'Hı'' harfidir. Sadece; sahih hadisleri bildirdim. Bununla beraber kitaba yazılmayanlar, daha fazladır!'' Eserin adına ''Sahih'' denilmesinin sebebini ise, şöyle anlatır: ''Rüyâmda, sevgili peygamberimizi gördüm! Karşılarında oturuyor ve elimdeki yelpâzeyle, mübârek yüzlerini serinletiyordum. Rüyâmı anlattığım bâzı büyük zâtlar buyurdular ki: 'Sen, peygamber(s.a.v) efendimizin gerçek hadis-i şeriflerini; sanki o'nun sözleriymiş gibi uydurulan yalanlardan ayıracaksın! diye yorumladılar. Bu rüyâdan sonra daha çok çalişarak, sahih hadisleri topladım. Bu sebeple kitabıma da, ''sahih''adını verdim!

Bakınız: (medine, peygamber, Buhârî, imam buhari, hadis-i şerif, din, peygamber efendimiz (s.a.v), sevgi, nil, rüya, harf, haram, namaz, rivâyet)

[COLOR=red][B]İmtihân [/B][/COLOR]

Bağdad'a geldiği zaman, orada hadis âlimleri kendisini imtihân etmek istediler. Çünkü henüz yaşlanmamıştı. Genç olmasına rağmen, gerçekten bilgili miydi; merak ediyorlardı! Yüz tâne hadis-i şerif metnini ve rivâyet edenleri, ayrı kâğıtlara yazdılar. Hepsini karıştırıp, Muhammed Buhâri (rahmetullahi aley) hazretlerinin önüne bıraktılar! Bu hâdis-i şerifleri biliyor musunuz?''diye sordular. O da hepsini teker teker, rivâyet edenleriyle birlikte yerli yerine yerleştirdi. Sonra, kendilerine bildirdi . Basra câmiine geldiği zaman ise, bir müslüman seslendi: ''Ey Basralılar! Muhammed b. İsmâil Buhâri (rahmetullahi aley) şehrimizi teşrif etmiştir. İlminden istifâde etmek isteyenler, gelsinler.'' Gidip baktılar ki; genç bir zât, direk arkasında namaz kılıyor! Namazı bitince, Basralılar etrafını sarıp; kendilerine hadis-i şerif yazdırmasını istediler. O da bu istekleri kabul edip, bir miktar yazdırdı. Sonra onun geldiğini bildiren kimse yarın da; bişka bir yerde hadis yazdıracağını ilân etti. Ertesi gün başına toplananlar, 1.000 kişiden fazlaydı! İmlâdan (yazdırmadan) önce, bir konuşma yaptı:''Ey Basralılar! görüyorsunuz ki ben, genç biriyim. Buna rağmen benden, hadis-i şerif dinlemek istediniz! Hepinizin daha iyi istifâde etmesi için, sizlere yanlız Basra'lı râvilerin (rivâyet edenlerin) hadis-i şeriflerini yazdıracağım. '' buyurdu ve söylediği gibi yaptı: ''Kişi, sevdiği ile beraberdir!'' hadis-i şerifini yazdırırken, şunları söyledi: ''Siz bu mübârek müjdeyi, şu râvilerin rivayetiyle bilirsiniz!'' ve Basralıların bildiği, râvileri sıraladı. Sonra da, kendisinin bildiği diğer râvi zincirini saydı.

Bakınız: (Buhârî, ırak, müjde, hadis-i şerif, din, dil, müslüman, inci, namaz, rivâyet)

[COLOR=orange][U][B]BAŞKA BİR KAYNAKTAN ...>[/B][/U][/COLOR]

[COLOR=red][B]İmam Buhâri Hazretleri [/B][/COLOR]

Adı: Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim'dir. Hicri 194 yılının, şevvâl ayında; mübârek bir Cum'a günü, Buhârâ'da doğdu. Künyesi: Ebû Abdullah olup, İmâm Buhâri ismiyle şöhret kazandı. İlk dersini, babasından aldı. Babası da (hadis ilminde) dördüncü tabaka râvilerinden idi.

O zaman Buhârâ, önemli ilim merkezlerinden biriydi! Muhammed b. İsmâil (rahmetullahi aley) ne yazık ki, küçük yaşta yetim kaldı. Babasından miras kalan epeyce serveti, sâliha bir hanım olan annesi; onun ve kardeşinin tahsilleri için harcadı. Bu sırada küçük Muhammed'in başına, bir aksilik daha geldi. Bir hastalık sebebiyle, gözleri görmez oldu! Çok üzülen anneciği, tedâvi için, hiç bir fedâkârlıktan kaçınmadı. Fakat oğlunun körlüğü, devam ediyordu. Annesi duâ etmekten başka, çâre kalmadığını anladı.

Bir gece gözyaşları arasında duâ ederken, uyuyakaldı! Rüyâsında İbrâhim aleyhisselâmı gördü. O büyük peygamberden;oğlu için duâ ricâ etti. İbrahim aleyhisselâm tebessümle buyurdu ki: ''Üzülme kızım! Allahü teâlâ, oğlunun gözlerini iâde edecek! '' heyecanla uyandığında oğlu sevinçle, kendisine sarıldı ve: ''Anneciğim! Seni artık görüyorum!'' diye müjdeledi. Sonra Buhârâ'daki âlimlerden, hadis-i şerif öğrenmeye başladı. Önce kâtipler arasında, kâtiplik yapıyordu! 10 yaşından itibaren, âlimlerin derslerini dikkatle takip etti. 15 yaşına girmeden; 70.000 hadis-i şerif ezberindeydi! Bu zekâ ve hafıza hârikasını görenler: ''Hakikaten bu kadar hadis-i şerifi, ezberledin mi?'' diye sordular. O da sâkin sâkin, cevap verdi: ''Evet! Hatta, 70.000'den de fazla hâdislerin, kim tarafından rivâyet edildiği de hatırımdadır.

Ayrıca râvilerin, ölüm ve doğum tarihlerini de, söyleyebilirim.'' 16 yaşına girince; Abdullah b. Mübârek ve Vaki b. Cerrâh hazretlerinin hadis kitaplarını, tamamen ezberlemiş bulunuyordu! 16 yaşından itibaren, ilim öğrenmek üzere seyâhatlara başladı. Pek çok ilim merkezine ilim yolunda koşanlardan yaptığı bu seyahâtlar;40 yaşına kadar devam etti.

Bakınız: (peygamber, Buhârî, müjde, imam buhari, hadis-i şerif, din, aşk, allâhü teâlâ, rüya, yol, dil, kazâ, rivâyet, acı)

(194-256/810-869)


Hadis bilginlerinin ileri gelenlerinden biri

Ebû Abdullah Muhammed b. Ismâil b. Ibrâhim b. el-Mugîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî.

Mugire b. Berdizbeh, Buhara Valisi Yemân el-Cûfi'nin araciligiyla müslüman olmustur. Bu nedenle Cûfi'ye nisbet edilmistir. Buhârî'nin babasi ve dedesi hakkinda pek bilgimiz yoktur.

Muhammed el-Buhârî, 13 sevvâl 194 h./21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara'da dogmustur. Bundan dolayi da Buhârî nisbetiyle anilmasina sebep olmustur. Buhârî, henüz bebek iken babasi vefat etmis, kardesi Ahmed'le birlikte yetim kalmistir. Annesinin terbiyesi altinda büyümüs, küçük yasta Kur'an'i ezberlemis ve Arapça ögrenmistir. Babasindan kalan servet onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim ögrenmesinde yararli oldu. On bir yasinda hadis ögrenmeye basladi. Onalti yasinda annesi ve kardesi Ahmed'le birlikte hacca gitti. Annesi ve kardesi Buhârâ'ya dönerken, kendisi ilim ögrenmek istegiyle Mekke'de kaldi. (210 h./825).

Onsekiz yasinda "Kitâbu Kadâya's-Sahabe ve't-Tâbiin" ile "et-Târîhü'l-Kebîr" adli eserlerini yazdi. ilim ögrenmek için sam'a, Misir'a, Basra'ya, Bagdat'a gitti. Bu amaçla alti yil Hicâz'da kaldi. Buhârî, hadis ögrenmek ve nakletmekle kalmadi. siirle de ilgilendi. Ancak fazla siir yazmadi. Savas sporlarina ilgi duydu, ata bindi, ok atti.

Akranlari Buhârî'den övgüyle bahsederler. Onu övenler arasinda büyük muhaddis imam Müslim'de vardir. Buna ragmen, Buhârî'nin üstünlügünü çekemeyenler fitne çikarmaktan geri kalmadilar. Buhârî'nin "Kur'an mahluktur" düsüncesini savundugunu yaydilar. Bu dedikodulardan rahatsiz olan Buhârî, memleketi Buhâra'ya gitti. Burada da rahat edemedi. Buhârâ emiri ile arasi açildi.

Buhara Emiri Halid Ibn Ahmed, çocuklarina Câmiu's-Sahîh'i ve et-Tarih'i okutmasi için Buharî'yi konagina çagirir fakat Buharî, bu teklifi kabul etmez. ilim meclIslerinin herkese açik oldugunu,isteyenin gelerek yararlanabilecegini, ilmi valinin konaginin duvarlari arasina hapsedemeyecegini bildirir. Bu olay üzerine Ahmed Ibn Hâlid, onu Buhara'dan sürer. Buhârî, Buhara'dan ayrildiktan sonra Semerkand'a gider. Hartenk köyünde bulunan akrabalarinin arasina yerlesir. Semerkand'lilar, Buhârî'den yararlanmak isterler. Bir heyet gönderip Semerkand'a gelmesi ricasinda bulunurlar. Buhârî, Semerkand'a gitmek için hazirlik yapmaya baslar ancak bu arada hastalanir ve Ramazan Bayrami gecesi vefat eder (30 Ramazan 256 h./31 Agustos 869). Cenazesi, bayram günü ögleden sonra kilinarak Hartenk'e defnedilir.

Imam Buhârî keskin bir zekâ ve ezberleme yetenegine sahipti. Herhangi bir seyi ezberlemesi için ona bir defa bakmasi veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bagdatlilarin ve Semerkandlilar'in O'nun zekâ seviyesini denemek için sorduklari sorular bunu göstermesi bakimindan önemlidir. Gezileri sirasinda dinlediklerini yazmamasi ve kendisine takilanlara, dinledigi bütün hadIsleri ezberden okumasi da dikkat çekicidir. O ayni zamanda çok hadis ezberlemekle de söhret bulmustu.

Ince yapiti uzun boylu idi. ihtiyarliginda çok halim selim görünüslü olmustu. Sert yaratilIsli degildi. Yumusak huyluydu. ilim konusunda çok dikkatli idi. Dayanaksiz konusmak istemezdi. Baskalari hakkinda gayet yumusak bir dil kullanirdi. Derdi ki, "Hiçbir kimseyi giybet etmemis olarak Allah (c.c)'a kavusmayi arzu ediyorum." Rical bilgisi herkesten çok olmasina ragmen cerh ettigi (zayifligini ortaya koydugu) raviler hakkinda bile asagilayici tabirler kullanmazdi. Yalanciligi bilinen birisi için "fîhi nazar (bunda ihtilaf vardir)", "seketû anhu (sikaligi konusunda âlimler sustular)" derdi. O'nun bir adam hakkinda en agir sözü "münkerü'l-hadis (hadisi alinmaz)" terimidir.

Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî'yi bizzat görüstügü seyhler arasinda saydiktan sonra söyle demistir: "O, sika, inanilir, akilli bir muhaddistir. Islâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur." Bazi âlimler onun için söyle derler: "Buhârî, Allah (c.c)'nun yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir." Necm b. el-Fazl diyor ki: "Rüyamda Rasûlullah (s.a.s.) efendimizi gördüm. Bir köyden çikmis gidiyordu ve arkasindan imam-i Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adim atinca Buhârî de bir adim atiyor ve ayagini Rasûlullah (s.a.s.)'in ayagini bastigi yere basiyordu. Kitabini da her bakimdan ona nisbet ediyordu."

Buhârî ilmiyle amel eden bir insandi. Islâmî sinirlara uymada asiri derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarli idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah (c.c.)'in rizasini, Rasûlullah (s.a.s.)'in sefaatini kazanmaktan öte bir amaç tasimiyordu. Babasindan kalan mirasi bile bu yolda harcamisti. Cömertligiyle söhret bulmustu, yardim ettiklerine Allah rizasi için elini uzatiyordu. Çok Kur'an okur, çok nafile namaz kilardi. Rivayete göre her üç günde bir Kur'an'i Kerîm'i hatmederdi. Gecenin bir kismini uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkip, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdiklarina isaretler koyar, üzerinde düsünürdü. Seherden önce uyanir, gece namazi kilar; sonra Kur'an'in üçte birini okurdu. Ramazanda ise terâvihten sonra Kur'an'in üçte birini okumaya devam ederdi.

Buhârî'nin kendi ifadesine göre hadis aldigi hocalarinin sayisi binden fazladir. Hadis yazdigi seyhlerine ait senetleri de bildigini, senedi zayif rivayetlere itibar etmedigini belirtir. Hocalarinin baslicalari sunlardir:

Ahmed b. Hanbel

Ali b. el-Medinî

Yahya b. Maîn

Ismail b. idris el-Medînî

Ishak b. Rahuyeh.

Bunlarin disinda su isimleri de görüyoruz;

Mekkî b. ibrahim el-Belhî

Muhammed b. Selam el-Bikendi

Ibrahim b. el-Es'as

Ali b. el-Hasan b. Sekîk

Yahya b. Yahya

Ibrahim b. Musa el-Hafiz

Süreyc b. en-Numan

Ebu Asim en-Nebil es-Seybânî

Muhammed b. Abdullah el-Ensârî

Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî

El Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî.

Ögrencileri arasinda da en meshurlari sunlardir;

Ebu isa et-Tirmîzî

Muhammed b. Nasru'l Mervezî

Ibni Ebi Dâvud

Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.

Câmiu's-Sahîh; Islâm'in ilk dönemlerinde hadIslerin Kur'an'la karismasi söz konusu oldugundan hadIslerin yazilmasi yasakti. Sonralari Kur'an-i Kerîm, kitap haline getirilip, çogaltildi oria bir seyin karismasi engellendi. Sahabe nesli bütünüyle vefat etmis, Islâm ülkeleri genIslemis, degisik düsünceler ortaya çikmisti. Bu tür nedenlerle hadIslerin toplanmasinin yararli olacagina inanildi ve hadIslerin tedvinine baslandi.

HadIslerin toplanmasina Tabiun döneminde baslanmistir. imam Mâlik* (179 h./195) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hadIslerine Sahabe ve Tabiun kavillerini ekleyerek Muvatta'yi tasnif etmistir. imam Mâlik'ten sonra da hadis konusunda çalismalar yapildi. Buhârî'nin Câmiu's-Sahîhi meydana getirmesi iki sebebe dayanmaktadir. Bunlarin birincisi, hocasinin kendisinden böyle bir istekte bulunmasi, ikincisi de kendisinin görmüs oldugu bir rüyadir.

Buhârî, sahih adiyla anilan ve içerisine sadece kendince sahih oldugu sabit olan hadIsleri koydugu kitabini yazmakla hükümlerin kaynaklarini bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmistir. imam Buhârî ayrica bu eserle kendisinden önce yasamis mezhep imamlarinin dayandigi temellerin saglam oldugunu, hiç birinin kisisel görüsle fetva vermedigini ortaya koydu. Ondan sonra gelen muhaddIsler, hadis çalismalarinin sinirlarini az çok belirlemis oldular. ilim adamlari Buhârî'nin eserine büyük önem verdiler. Özellikle sahih hadis konusunda onun eserinin ortaya koydugu gerçekleri ve sartlari kabul ettiler, örnek aldilar. O, hadiste odak ve hareket noktasi olarak degerlendirildi.

Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davrandi. Eserine aldigi hadIsleri, alti yüz bin hadisin içinden seçti. Sahih hadIslerin disinda kalan diger hadIsleri eserine almadi. Eserin kabarmasini önlemek için sahih hadIslerin bile bir kismini almamistir. Câmiu's-Sahih'te yer alan hadIslerin sayisi yedibinikiyüzyetmisbestir. Bazi hadIsler degisik kitaplarda geçmektedir. Mükerrerler çikarildiktan sonra geriye kalan hadis sayisi dört bin'dir.

Câmiu's-Sahih'te hadIsler konularina göre kitaplara, her kitap da kendi arasinda bâblara ayrilmistir. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadIslere yer verilmis, râvilerin güvenilir olmasi hususunda titiz davranilmistir. Râviler birbirine baglanarak ilk kaynaga kadar götürülmüstür. HadIsleri bazi titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanlari reddetme çigirini açan Buhârî olmustur. O'ndan sonra gelen âlimler bu yoldan giderek sahih hadIsleri zayif ve uydurma olanlarindan ayirmaya devam etmIslerdir. Sahih hadis kitabi yazanlar çok olmakla beraber Buhârî kadar titizligi ileri götüren olmamistir. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olmasi onun Islâm ümmeti arasinda müstesnâ bir söhret ve güven kazanmasina sebep olmustur.

Sahih'in nerede telif edildigi hususunda degisik görüsler vardir. Buhârî, hadis almak için gittigi her yerde eserini telife çalismistir. Hayati seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanin onalti yillik çalismasinin mahsulü olan bu eserin telifini bir yere baglamak mümkün degildir.

Câmiu's-Sahih'te yer alan kitap (bölüm) sayisi doksanyedi, bâblarin sayisi üçbindört yüzelli kadardir. Üç râvili hadIslerin sayisi da yirmi ikidir. Degisik senetle gelen hadIsler Sahih'te yer almaktadir. Ancak ayni senet ve ayni metinle birden fazla yerde zikredilen hadIslerin sayisi yirmi üç kadardir. Kur'an'dan sonra ana kaynak olan Buhârî'nin Sahih'i ile Müslim'in eserine Sahih adi verilmektedir. ikisine birden "Sahihayn " denilir. Diger dört hadis kitabina da "Sünen ", alti hadis kitabinin tümüne birden "Kütübü Sitte" denilmektedir.

Buhârî'nin bu eserine ait bir çok serh yazilmis ve üzerinde çalismalar yapilmistir. En meshur serhleri, Aynî'nin Umdetu'l-Kari, Askalani'nin Fethu'l-Barî ve Kirmâni'nin Kevâkibü'd-Derârî, adli eserleridir.

Câmiu's-Sahih disinda, su eserleri vardir:

Tarihu'l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasinda ilk yazilanlardandir. Buhârî bunu henüz onsekiz yasinda iken Rasûlullah (s.a.s.)'in kabri basinda mehtapli gecelerde yazmistir. Haydarabad'ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt,1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basilmistir.

Târihu'l-Evsât: Tarihu'l Kebir'in kisaltilmisidir. Bazi yazma nüshalari mevcuttur. Ibni Hacer Tehzibû't-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmistir.



Tarihu's-Sagîr: Tarihu'l Kebir'in bir özetidir. 1325 yilinda Zuafâü's-Sagîr ile birlikte Hindistan'da basilmistir. Kitâbu Zuafâü's-Sagîr: Zayif ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan'da 1323 ve 1326 tarihlerinde basilmistir.

Et-Tarihu fi Ma'rifeti Ruvati'l-Hadîs ve Nükâti'l Âsâr ve's Sünen ve Temyizü Sikatihim min Züafâihim ve Târihu Vefâtihim: Küçük bir risâledir.



Eet-Tevârîhu'l Ensâb: Bazi sahIslarin özel hallerinden bahseder.

Kitâbu'l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad'ta 1360 yilinda basilmistir.

Edebü'l-Müfred: Ahlâk hadIslerini toplayan bir eserdir. istanbul'da 1306, Kahire'de 1346, Hindistan'da 1304 yillarinda basilmistir.

Refu'l-Yedeyn fi's-Salati: Namazda el kaldirmakla ilgili bir risâledir. Kalküta'da 1257, Delhi'de 1299 yillarinda yayinlanmistir.



Kitâbu'l-Kiraati Halfe'l-imam: Namazda imamin arkasinda okuma hakkinda yazilmis bir risâledir.

Hayrü'l Kelâm fi Kiraati Halfi'l Imam adiyla Orduca çevirisi ile beraber 1299'da Delhi'de, ayrica 1320'de Kahire'de basilmistir.

Halku'l-Ef'ali'l-ibâd ve'r-Redd Ale'l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüslerini reddeden bir kitaptir. 1306'da Delhi'de basilmistir.



El-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazilmis bir eserdir.

Abarü's Sifat: HadIsle ilgili bir eserdir ve bazi kütüphanelerde yazma nüshalari mevcuttur.

. Bunlardan baska kimi kaynaklarda Buhârî'ye ait oldugu zikredilen su kitaplarin ismini de görmek mümkün:

Birri'l Valideyn

El-Camiu'l Kebir

Et-Tefsirü'l Kebir

Kitabü'l Hibe

Kitabü'l Esribe

Kitabu'l Mebsut

Kitabü'l ilel

Kitabü'l-Fevâid

Esamü's Sahâbe

Kitabu'd-Duâfa

El-Müsnedü'l-Kebir

Sülâsiyyât.

Bakınız: (istanbul, mekke, Numan, peygamber, ramazan, Sahabe, Buhârî, islâm, duvar, tirmizî, uyku, münker, ensâr, tabiin, ahlâk, din, peygamber efendimiz (s.a.v), allâhü teâlâ, nil, rüya, hadis-i şerif, yol, insan, dil, müslüman, özel, imam buhari, inci, isim, haram, namaz, ecel, kazâ, rivâyet, nebî, mezheb, kelâm ilmi, rasûl, bu ne, resûlu`llah, fitne)

Top